23 Temmuz 2011 Cumartesi

Alamanya'da Olamayan Alaman


2010 yılında, Roland Garros'ta Tsonga karşısında ilk turda kaybettiği beş setlik maçın ardından dikkatleri üzerine çekmiş, Wimbledon'da yükselmeyi başardığı dördüncü tur ile de "hot prospect for the future" unvanına layık görülmüştü. Üstüne üstlük birinde turnuvanın ev sahibine, diğerinde de finalistine kök söktürerek elenmesi, belki de onun daha yukarılara çıkmasını engellemişti. Çünkü o zamanki formuyla bunu yapabilecek kapasitesi var görünüyordu. Yaşı daha genç olduğu için bu yenilgiler fazla önemli değildi, aksine, sınıf atlaması açısından müthiş iki turnuva olmuştu 2010 RG ve Wimbledon turnuvaları. Geçtiğimiz iki haftada Almanya'da üst üste iki turnuva oynanırken, aklıma bir anda o geldi. Memleketinde önemli organizasyonlar düzenlenirken, hani nerede bu Almanların genç yeteneği diye sordum kendime. Almanya gibi ev sahibi avantajının sonuna kadar kullanıldığı bir yerde, belki de bu desteği en fazla arkasına alacak isim, bu turnuvalarda niye yoktu? Cevabı ise, 2010 Wimbledon sonrası incelendiğinde tüm açıklığıyla çıkıyor zaten ortaya, fazla çaba gerektirmiyor.

Daniel Brands'tan bahsediyorum. İyi bir yeni nesil tenisçi adayıydı. Uzun boy, iyi servis, güçlü forehand üçlemesiyle, ATP'de çağın gereklerini üzerinde toplamış, asla ilk üçe giremeyecek olsa da, ilk 10-15 tenisçi arasında rahatlıkla yer bulabilecek potansiyeli göstermişti. Robin Soderling, Mardy Fish ve Tomas Berdych'in hemen hemen aynı özelliklerle ilk 10 içerisinde yer bulabildiği bu turda, mutlaka ona da yer olmalıydı. Ama o, gereken patlamayı bir türlü yapamadı, hem de bir yıldır yapamadı. Üstüne bir Roland Garros daha geçti, hatta bir Wimbledon daha geçti. O ise, Roland Garros'un ilk turunda Kukushin'e üç sette elendi, Wimbledon'a ise katılamadı bile. İlk eleme turunda elendi gitti.

2010 Wimbledon'dan sonra neredeyse katıldığı tüm ATP turnuvalarında birinci veya ikinci turda elendi. Hemen hemen her hafta bir turnuvaya katıldı, ama bu turnuvalar birer ikişer maçla tamamlandı onun için. İstikrarlı bir kaybeden oldu artık turda. Bu geçen bir yıl içerisinde katıldığı Challenger turnuvalarında ise, bir turnuvada finale çıktı, bir tanesini de kazandı. Onun dışındaki Challenger'larda da iki üç turda sonlandı serüvenleri. Kazandığı turnuva iki hafta önce Oberstaufen'deki turnuvaydı.İki hafta önce bu Challenger turnuvasını kazandıktan sonra, bu hafta Hamburg'daki ATP 500 turnuvası yerine, gitti Orbetello'daki Challenger turnuvasına katıldı. Bu kararında ne etkili oldu bilmiyorum, büyük turnuvaya katılıp ilk turda elenmek yerine, küçük turnuvada daha yukarılara oynarım diye düşündüyse, bu anlayışla küçük takımların büyük oyuncusu olmaktan daha ileri gidemez. He ayrıca Challenger'e katıldı da ne oldu sanki, orada da ikinci turda elendi gitti.

Ciddi bir sıkıntı içinde olduğu kesin. Her hafta oradan oraya savrulup dururken, ne olacak benim halim diye mutlaka düşünüyordur. Acelesi de yok zaten, henüz 24 yaşında. Ancak gidişat hiç ışık vermiyor. İstikrarsız diyeceğim değil, çünkü adam istikrarlı bir şekilde kaybediyor. İzlediğim birkaç maçında, hiç motive bir oyuncu izlenimi vermedi. Bu işi sanki zorla yaptırıyorlar ona. İl il gezen panayırlarda, zorla gösteri yaptırılan kaçırılmış küçük çocuklar gibi, sanki bunun da birisi elinden tutmuş, zorla turnuva turnuva gezdiriyor. Onun ise umrunda değil; çıkıyor, maçını oynuyor, kaybediyor ve gidiyor. Bakalım nereye kadar?

0 yorum: