29 Eylül 2011 Perşembe

Baba kız barıştı..!


Bir anlatmaya kalksak roman olur diyebileceğim Jelena Dokic'le babası Damir Dokic'in hikayesi şu an için mutlu sona ulaşmış gibi gözüküyor.

Muhteşem olabilecek tenis kariyerinin adeta bitiren Damir Dokic'i Sırbistan'da ziyarete giden Jelena, 8 yıllık bu anlaşmazlığı artık geride bırakacaklarını açıklamış. Babasının çok değiştiğini ve ailesinin tekrar bir araya gelmesini istediğini söylemiş.

Söylemiş, söylemiş ama. Bu birliktelik nasıl olacak bilemiyorum. Umarım gerçekten mutlu son olur.

Tokyo'dan üzücü haber



Tokyo çeyrek finalinin beklenen mücadelesi üzücü bir sonla erken tamamlandı. İlk setin ortalarında Sharapova servis hareketini tamamladıktan sonra sol ayak bileğini kötü bir şekilde burkmuş. Görüntü net zaten, MR sonucu durumun ne olduğunu göstericek.

Tam da 1 numara hesapları yapılmaya başlanmışken yaşanması büyük talihsizlik.

26 Eylül 2011 Pazartesi

Haftanın Şampiyonları


Dört turnuvalı haftanın şampiyonları Jo-Wilfried Tsonga, Florian Mayer, Maria Jose Martinez Sanzhez ve Chanelle Scheepers oldu.

Kendi seyircisi önünde korta çıkan Tsonga finalde Ljubicic'i 3 sette geçmeyi başardı. Baya güzel bir maç oldu, özellikle Ljubo'nun ikinci sette önce 1-4'den sonra da tie break'te 2-4'den dönmesi finale yakıştı. Tsonga'da yaklaşık 2 yıl aradan sonra şampiyonluk yaşamış oldu.

Alman Mayer de finallerdeki şanssızlığını Bükreş'de kırmayı başardı. Bugüne kadar çıktığı 4 finali de kaybeden Mayer bu kez Andujar'ı geçip kariyerinin ilk şampiyonluğuna ulaştı. Kupasını da Nadia Comaneci'den almış.

İlk kez şampiyonluk elde eden bir diğer isim de Güney Afrikalı Scheepers oldu. Düşük profilli turnuvada çok çok zorlu maçlar oynadı. Finale kadar 4 maçını da 3 setlik yakın maçlarla kazanırken finalde Rybarikova'yı rahat geçti.

MJ Martinez Sanchez de Seul'da kariyerinin ilk sert kort şampiyonluğuna set vermeden ulaşmayı başardı.

Geçen hafta TED'de bizleri üzen Marsel, İzmir Cup'da üçüncü kez oynadığı finalden yine eli boş döndü. Var bir şanssızlık bu turnuvada ama çözemedim. Böylece Marsel 7. Challenger finalinden 5. kez mağlup ayrıldı.

ATP Metz
Jo-Wilfried Tsonga def. Ivan Ljubicic 6-3 6-7(4) 6-3

ATP Bucharest
Florian Mayer def. Pablo Andujar 6-3 6-1

WTA Guangzhou
Chanelle Scheepers def. Magdalena Rybarikova 6-2 6-2

WTA Seoul
Maria Jose Martinez Sanchez def. Galina Voskoboeva 7-6(0) 7-6(2)

İzmir Cup Challenger
Lukas Lacko def. Marsel İlhan 6-4 6-3

22 Eylül 2011 Perşembe

Marsel, İzmir'de çeyrek finalde


Geçen hafta Ted'de bizleri üzen Marsel, geçen sene finalde kaybettiği İzmir Cup'da çeyrek finale yükseldi.

İlk turda Muhammet Haylaz'ı 6-1 6-0'yla geçen Marsel, ikinci turda da Kutrovsky'i 7-5 6-1'yle geçip çeyrek finale yükseldi. Çeyrek finalde rakip Laurynas Grigelis. Bu turu da geçer de yarı finalde büyük ihtimalle Cipolla'yla zorlu bir maç oynayacaktır.

19 Eylül 2011 Pazartesi

Haftanın Şampiyonları


Tenisten oldukça uzak kaldığım haftada WTA'in düşük profilli turnuvaları olan Tashkent ve Quebec'den iki yeni şampiyon çıktı.

Pervak hadi neyse de Zahlavova biraz alakasız oldu. Finaldeki rakibi Erakovic son 1-1.5 senede gösterdiği gelişme ve burada geçirdiği haftayla şampiyonluğu daha çok hakeden taraftı sanki.

Öte yandan tek bir maç dahi takip edemediğim Davis Cup yarı finallerinden İspanya ve Arjantin finale yükselmeyi başardı. Nole'u da zorlaya zorlaya sakatlamışlar, durumu yakında ortaya çıkar..

WTA Tashkent
Ksenia Pervak def. Eva Birnerova 6-3 6-1

WTA Quebec
Barbora Zahlavova Strycova def. Marina Erakovic 4-6 6-1 6-0

Davis Cup Semi Finals
Argentina def. Serbia 3-2
Spain def. France 4-1

13 Eylül 2011 Salı

Amerika Açık 2011 Şampiyonları


Men's Singles
Novak Djokovic def. Rafael Nadal 6-2 6-4 6-7(3) 6-1

Women's Singles
Samantha Stosur def. Serena Williams 6-2 6-3

Men's Doubles
Melzer / Petzschner def. Frystenberg / Matkowski 6-2 6-2

Women's Doubles
Huber / Raymond def. King / Shvedova 4-6 7-6(5) 7-6(3)

Mixed Doubles
Oudin / Sock def. Dulko / Schwank 7-6(4) 4-6 10-8

Junior Boys' Singles
Oliver Golding def. Jiri Vesely 5-7 6-3 6-4

Junior Girls' Singles
Grace Min def. Caroline Garcia 7-5 7-6(3)

2011 Amerika Açık Şampiyonu Novak Djokovic-Bu Nasıl Bir Adam ??


İlk başta sunu söyleyerek başlıyım ben böyle bir maç görmedim. 2008 Wimbledon finalinden beri oynanan tartışmasız en güzel maçtı. Hatta belki de ondan daha güzel..


Bu gece göze çarpan en belirgin üç şey vardı. Bunlardan ilki Nadal gibi turdaki belki de en sağlam mentaliteye sahip oyuncunun maç içerisinde adeta adım adım moralman çöküşü. İkincisi Nole’nin bu seneyle birlikte tavan yapan özgüveni-maça ve kendine olan sonsuz inancı..Sonuncusuysa zaten teniste dünyanın en ateşli ve heyecanlı seyircisi diyebileceğimiz Us Open seyircisinin maça adeta 3. oyuncu kontenjanından katılması.


Maça Rafa son derece agresif ve atak başladı.Aslında bu tamamıyla doğru bir strateji çünkü bu sene kaybettiği 5 finalde de maçı domine eden bir Nole görmüştük. Hemen 2.oyunda servis kırınca bunun meyvelerini de topladı dedik. Ta ki 3. oyuna kadar. Buradan sonra kelimenin tam anlamıyla kortta şov yapan kritik puanları mükemmel oynayan ve Nadal ‘ ı en iyi olduğu yerde,baseline da hapsedip puanları ve seti domine eden bir Novak Djokovic vardı. Üst üste aldığı 6 oyunla ilk seti hanesine yazdırdı: 6-2


İkinci set de adeta ilkinin karbon kopyası oldu. Kırdığı servisle 2-0 öne geçen ama bunu avantaja çeviremeyip hemen geri break veren Nadal. İlk seti bu kadar iyi oynayan ve oyununun her vurusunda oldukça sağlam gözüken Djoker ‘in varlığı başlı başına zaten yeterince hırpalayacıyken bu ona hiç yardımcı olmadı. Tabi Nadal’ın sertvis kırdırdığı oyun 16 dakikayı geçmişti ve bir oyundan çok çok daha fazlasıydı. Bu oyunla sete geri dönünce Novak rüzgarı arkasına aldı bir kere ve sonrasında gelen karşılıklı servis kırmalarla bu seti de 6-4 aldı.


3. set Rafa için tamam mı devam mı setiydi ve aynı zamanda psikolojik olarak ne kadar sağlam olduğunu da ölçecek bir testti adeta. Adınız Rafael Nadal da olsa bir kırılma eşiğiniz var ve karşınızda da böyle oynayan bir Novak Djokovic. 2.oyunda servis kırınca Nole 3 setlik bir galibiyet ufukta belirmişti. Ancak bu break i avantaja dönüştüreceği sırada Nadal kaybettiği oyunu Djoker’den geri alınca sete ve maça geri döndü. Ya da biz öyle sandık çünkü Korttaki Novak isimli makineyi unuttuk. Tekrar servis kıran Nole, Nadal ‘ın mental direncini adeta tutup kortun dışına fırlattı. Zaten oyun sonrasında sandalyesine otururken dudağını ısırıp kafasını sallamasıyla o da bizim gibi olanlara inanamadığını gösteriyordu. Bu noktada maç bitti Nadal pes eder diye düşündük ama insan üstü bir çabayla geri dönen Rafa 3. seti tie breakle aldı.


4. setin ilk oyununda Nadal servis kırmaya çok yaklaştı ama öyle hatalar yaptı ki bunlar kendisine ileride de göreceğimiz gibi şampiyonluğa mal oldu. Aslında Djokovic’in belindeki ağrılar nedeniyle servis performansı düşmüştü ve bunu eğer değerlendirebilseydi Nadal Belki maç çok farklı bir noktaya gidebilirdi. Ama o ilk oyunda servisine tutunan Nole iki kere daha servis kırarak seti ve maçı kazanmayı bildi.


Bugünle ilgili bir başka önemli detay kuşkusuz kritik oyunların çoğunun Novak ‘ a gitmesiydi. Nadal tam avantajı yakaladı derken , tam sete geri döndü geri geliyor derken arka arkaya Djokovic ‘ e giden oyunlar maç adına belirleyici oldu. Aslına korttaki Nadal kesinlikle kötü bir Nadal değildi. İyi oynadı maç için hem psikolojik olarak hem fiziki olarak hem de oyun olarak ..Ancak Roma finalinden sonra Nadal’ın söylediği bir cümle her şeyi özetliyordu adeta ‘’ Ben kötü oynamıyorum ama karşımdaki bu adam benden çok çok daha iyi işler yapıyor’’


Her puanı kaliteli çekişmeli ve ayrı güzellikte olan bir maç izledik. Kortta kelimenin tam anlamıyla iki usta, akıllara durgunluk veren ralli ve vuruşlar inanılmaz güzel ve kaliteli bir tenis vardı. Grand Slamleri bitirdik ama bu gece bu maçı izleyen herkes eminim ki sezon sonu şampiyonasını iple çekecek..

12 Eylül 2011 Pazartesi

2011 Amerika Açık Kadınlar Şampiyonu; Samantha Stosur



2011 Amerika Açık Kadınlar şampiyonu Serena Williams'ı 6-2 6-3'lük iki set sonunda geçen Samantha Stosur oldu.

Maçla ilgili öncelikle neyden bahsetmeliyim bilemiyorum. Stosur'un müthiş oyunu mu? Serena'nın tenis ve spor ahlakını hiçe sayan hareketleri mi ?

Sanırım maçla başlamak daha yerinde olacaktır. Stosur daha maçın ilk dakikasından ne kadar konsantre olduğunu ve kazanabileceğine inandığını gösterdi. Farklı servis kombinasyonları, zorlandığı anlarda dip çizgiye yolladığı backhand slice'ları ve tabii ki geçen seneden beri görmeye fazlasıyla alıştığımız müthiş forehand'leri. İyi gününde hepsini ortaya koyabilen Stosur bugün gerçekten çok iyi bir günündeydi.

Diğer yanda Serena ise, geri dönüşünden bu yana neredeyse hiç görmediğimiz kadar pasif bir oyun ortaya koydu. Özellikle finallerde bir başka oynayan, gerçek şampiyon kimliğini her daim korta yansıtan Serena'dan eser yoktu. Alelade vuruşlar sonunda gelen basit hataların yanısıra servisinde de çok çok etkisizdi. Taa ki o ana kadar.

İzleyenler için zaten her şey gün gibi açıktı. Hani yoruma bırakılabilecek bir durum yok ortada. 2 sene önce yine Arthur Ashe'de Clijsters'ın peri masalı dönüşüne gölge düşerecek kadar çirkin hareketlerde bulunan Serena'nın -en hafif tabirle- etik dışı kimliği bugün yine korttaydı.

Serena'nın ilk setteki oyunu Arthur Ashe'de adeta soğuk duş etkisi yapmış, ikinci setin ilk oyununda Serena kendi servisinde 15-40 geriye düşmüştü. Bir sonraki puanda iyi bir oyun oynadıktan sonra kendini canlandıracak bir ses, bir reaksiyon gösterdi. Seyirci de buna karşılık verdi ve bir anda pozitif bir enerji oluştu. Ancak bir sonraki oyunda güzel kurguladığı oyun sonrası forehand'le puanı bitirirken çıkardığı "come on" puan henüz bitmediği için sandalye hakemi Eva Asderaki tarafından Stosur'un hanesine yazıldı ve Stosur servis kırmış oldu.

Olay orda koptu zaten. Hakemle tartışan Serena, tam hatırlayamadığım bir kaç kelime etti ve kort değişimi sonrası oyun devam etti. Serena'nın bu tepkisi, hakemle olan ağız dalaşı tribünleride birden hareketlendirdi ve Serena tam anlamıyla uyandı. Üstüste iki müthiş oyun oynadı ve sete dengeyi getirip öne geçmeyi başardı. Kort değişimi sırasındaki mola da ise Eva Asderaki'ye mikrofonlar tarafından direkt bir biçimde duyulan "loser", "hater" ve "you are out of control" gibi gereksiz çıkışlarda bulundu.

Şimdi haksız olduğu bu kadar ortadayken, Serena gibi milyonların takip ettiği, tam anlamıyla gerçek bir şampiyona maalesef hiç ama hiç yakışmadı. Ben açıkçası kendisine çok büyük saygı duyuyorum. Bu spor adına yaptıkları gerçekten inanılmaz ama bu sporun bir de kort içinde bazı etik kuralları var. Ve Serena bunları uygulama konusunda gerçekten çok başarısız.

O an Eurosport International'ın yorumcularını dinlemeliydiniz, onlar gibi ekran başında ben de Stosur için inanılmaz üzüldük. Muhteşem oynadığı bir maçta bir anda bu şekilde bir olayla karşılaşması hiç adil değildi. Serena bir kaç oyun boyunca sanki her puan maç puanı havasında oynadı ve Arthur Ashe seyircisi dün Fed-Djo maçında olduğundan daha çok maçın içindeydi. Bu anlarda zaten zaman zaman mental sorunlar yaşayabilen Stosur'un maçta kalmasını gerçekten tüm kalbimle istedim.

Hangi oyun olduğunu unuttum şimdi ama 15-40'da 2 servis kırma puanı çevirip tutunduğu servisini vermiş olsa bambaşka bir yere doğru gidebilirdi maç. Neyse ki Stosur gerçekten kariyerinin en iyi günlerinden birindeydi. Kritik 7. oyunda 30-30'u yakaladıktan sonra Serena üstüste iki basit hatayla oyunu verince maç bir anda Stosur'un kucağına geldi. Son oyunda 2 şampiyonluk sayısı kaçınca yüreğim ağzıma geldi ama üçüncüsünde harika bir forehand'le maçı bitirmeyi bildi. Baskı altında sinirlerine çok iyi hakim oldu Stosur, bugüne gerçekten iyi motive olmuş.

Serena o anda gerçekten ne düşündü bilemiyorum. Bugün sakatlıklar, hastalıklar derken yaptığı muhteşem geri dönüşü taçlandırmak ve 11 Eylül gibi ülke tarihi için çok önemli bir günde böylesine bir başarıyla milyonlara ilham kaynağı olacakken, şimdi bambaşka bir şekilde anılacak.

Kupa seremonisinde bir küçük özürle herşeyi tatlıya bağlıyabilecekken "bir winner vurdum, hakem saymadı" diyerek olayı geçiştirmesini de ayrıca takdire şayan(!) bir hareket oldu. Sonuç olarak gördüğünüz gibi Stosur'dan çok Serena'nın yaptıklarını konuşur olduk yine. Halbuki gün Stosur'un günü. Çok çok hakettiği 2010 Roland Garros şampiyonluğunu alamasa da onun için bir rüya bugün gerçek oldu.

İşte tartışmaya dahi açık olmayan, Serena'nın puan bitmeden gösterdiği reaksiyon;

11 Eylül 2011 Pazar

Mucizevi Forehand


Aslında tam da Gizem'in dediği gibi geçen senenin kopyası bir maç oldu. 5 sete giden Nole'un 2 maç puanı çevirip kazandığı bir maç. Ama maçın içindeki enstantaneler bu sene çok daha farklıydı.

Arthur Ashe'de bugün farklı bir seyirci vardı. Tribünlerin çok çok büyük bir bölümü Federer'in arkasındaydı ama maçın içine o kadar girmeleri Fed'e pek de yaramadı. Kusursuz bir ilk set ve 3-1'lik ikinci set açılışından sonra üst koltuklarda yaşanan sanırım bayılma vakası Fed'in konsantrasyonunu iyiden iyiye bozdu. Kaybettiği avantajı Nole'un üstüste abuk basit hatalarıyla geri kazanınca ikinci seti de hanesine yazdırdı.

Ancak üçüncü sete başlarken herkesin kafasında bir soru işareti vardı. Bu seneki Wimbledon'a kadar kariyerinde 2-0 öne geçtiği hiç bir maçı kaybetmeyen Federer, o maçta Tsonga'ya yenilince, Fed cephesinde artık bu soru sorulabilir hale gelmişti.

Açıkçası 3. ve 4. sette seyirciye rağmen tek kelimeyle muhteşem bir Nole izledik. Muazzam bir servis performansı ortaya koydu ve Federer önce 3'de sonra 4'de resmen pes etti. Final setinin hikayesi ise bambaşka..

Setler eşitlendikten sonra ilk servis atan olmanın verdiği avantajı iyi kullanan Federer rahat servis oyunlarıyla 4-3'e kadar geldi ve bu kritik oyunda Nole adeta eridi. Love break'le hem 5-3'ü yakaladı Fed hem de seyirciyi hiç olmadığı kadar arkasına aldı. Ama tek sorun kendisinde hiç bir heyecan işareti yoktu.

Seyircinin bir türlü rahat vermediği oyunda 40-15'de 2 maç puanı yakaladı Federer, ve işte tam o anda mucizevi forehand oyunun tam anlamıyla dönüm noktası oldu. Maç sonrası mini röportajda o forehand için bazen içeri bazen dışarı düşer o anda sadece olabildiğince sert vurdum diyen Nole, o puan sonrası bir daha arkasına bakmadı ve üstüste 4 oyunla seti ve maçı bitirmeyi başardı.

Öylesine zor ve baskı altında çıkarıldıki o forehand gerçekten uzun süreler akıllardan çıkmayacak. O kadar ki son puanlar dışında fazla tekrar göstermeyen Eurosport bile oyun sonunda tekrar tekrar o puana dönüş yaptı.

Her şey Fed'i gösterirken, tek bir puanla maçın döndüğüne şahitlik ettik. Neredeyse tamamı Fed'i destekleyen Arthur Ashe bile o puan sonrası yarı yarıya taraf değiştirdi. Her ne kadar Federer kariyeri boyunca puan sonraları fazla reaksiyon göstermese de bazen karşıdakini moralman bozmak adına yapılması gerekiyor. Bugün Nole geri döndüyse, iyi puanlar sonrası gösterdiği reaksiyon ve player box'dan aldıtığı pozitif enerji bunda çok büyük katkı sağlamıştır. Bir yanda sürekli ayakta sürekli yüreklendiren Djokovic kutusu, bir yanda sürekli oturan oyun sonraları yumruk sıkmak dışında başka hiç bir reaksiyon göstermeyen Federer kutusu.

İşte o mucizevi forehand; (Kalite çok iyi değil ama puan öncesi ve sonrası Nole'un reaksiyonu zaten herşeyi anlatıyor)

Deja-vu


 Rüya finallerden daha çekişmeli olması beklenen ilk maç Fedex ile Nole’ yi karşı karşıya getirdi. Maç öncesi otoriteler tarafından favori olarak gösterilen Roger 2-0 öne geçtiği ve 2 maç puanı yakaladığı maçı 3-2 kaybetti.

İlk sette servis kırma puanı oynanmadan tie-breake gittik. Mini break ‘ i ilk yakalayan Roger üstüste 3 set puanı kaçırdı. Sete ancak 5. puanda nokta koyabildi.. İkinci setin başında Federer servis kırıp 1 set 1 break öne geçse de sonraki Djoko oyunundaki seyircilerden kaynaklanan bekleme Federer ‘in yakaladığı tempoyu bozdu ve sete eşitlik geldi: 3-3. Tam bu sette de tie break e mi gidiyoruz diye düşünürken Ekselansları 0 a karşı servis kırıp setin devamında da avantajını korudu ve maçta durumu 2-0 ‘ a getirdi.

Üçüncü setteyse tam bir Nole fırtınası vardı. O, 7 dakikayı aşan kritik Federer oyununda servis kırınca, Djoker adeta oynamaya karar verdi. Servislerine tutunup 3. seti aldı ve skoru 2-1 ‘e getirdi. 4.setteyse Federer korttan gitti yerine alalade bir oyuncu geldi sanki.Kırdırdığı iki servis ve yaptığı sayısız basit hata ile set Djokovic için çok kolay bir hale geldi.Arka arkaya Nole ‘ye giden oyunlarla maç 2010’daki gibi final setine uzadı.

Final setinde gerilim hat safhadaydı.Vurdukça daha da yükselen iki üstad , inanılmaz bir 5.set izletti bize..Ancak ne olduysa o kritik 8.oyunda oldu. Nole maçın en kötü servis oyununu çıkarttı ve Federer love breakle servis kırdı.Maç bitti Federer rövanşı aldı derken,Fedex 2 maç puanı kaçırdı.Sonrasında aynı acemiliği yapmayan Djokovic finale adını yazdırdı.Dejavu..

10 Eylül 2011 Cumartesi

Rüya Gibi İki Yarı Final



Erkeklerde tablonun diğer tarafındaki yarı finali belirlemek için bugün iki maçımız vardı. İlk maç 28 numaralı seribaşı John Isner ile 4 numara Andy Murray ‘i karşı karşıya getirdi.

Maçın kağıt üzerindeki favorisi İskoç raket oldukça zorlandı desek yerinde olur. İlk sette John ‘un ortaya koyduğu direnç 11. oyunda kırdırdığı servisi ve kaybettiği setle giderek azaldı. Tabi bunda iki raket arasındaki fiziksel diriliğin de payı var. Zira önceki turda Isner Gilles Simon’u zorlu bir 4 sette devirirken, Murray Young ‘ ı rahat geçmişti. Biz tam İlk iki seti birer servis kırmayla alan Andy 3 setlik bir galibiyete gidiyor derken, 3. sette oyununun temposunu düşürünce karşısında daha dirençli bir Isner gördü ve seti 6-3 kaybetti. Sonraki setteyse Isner fırtınası dindi ve 3 saati aşan maçın 4. setini tie breakle Murray alıp ilk yarı finalist oldu.

Murray ‘nin rakibinin belirlendiği son çeyrek final Isner’in elenmesinin ardından turnuvadaki tek erkek Amerikalı Roddick ile dünya iki numarası Rafa Nadal arasındaydı.

Roddick maçın daha ilk servis oyununu kaybedince Nadal direksiyona oturdu ve maç bitene kadar da kalkmadı diyebiliriz. Arka arkaya kırdığı servislerle beklenenden de rahat bir maç çıkardı. Tabi Roddick gibi iyi servis atan oyuncular en güvendikleri silah bu kadar erken ellerinden alınınca bocalıyorlar. Ama Roddick bununla hiç iyi başa çıkamadı ve çok erken teslim oldu. Nadal maçı tahmin edilenden çok daha rahat bir oyunla 3-0 kazandı ve yarıfinaldeki 4 silahşörleri tamamladı. Bu sene Roland Garros’taki eşleşmeleri Amerika Açık’ta bir kere daha izleyeceğiz.

Bu arada yarı final heyecanı yarın tsi saat 19.00’da Novak Djokovic-Roger Federer maçı ile başlayacak.Devamında Nadal-Murray ve kadınlar yarı final karşılaşmaları var.

9 Eylül 2011 Cuma

Nole -Roger yarı finali geliyorr



2011 Amerika Açık erkeklerde dün tablonun üst kısmında çeyrek final, alt kısmında ise 4.tur maçları vardı. Doğrusunu söylemek gerekirse kortlarda tam bir 4 silahşörler fırtınası vardı. Önce Murray Amerikalıların yeni yüzü Donald Young 'ı 3 sette çok rahat geçti. Ardından Rafa seribaşı olmayan Lüksemburglu rakibini ilk seti tie break olmasına rağmen kayıpsız geçti.

Çeyrek finalde Murray ve Rafa nın rakiplerini belirleyecek maçlarda turnuvada kalan 3 Amerikalıdan ikisi korta çıktı. Isner 3 seti tiebreakle aldığı maçı 12 numara Gilles Simon karşısında 3-1 almayı bildi ve Murray'nin rakibi oldu. Eski günlerini anımsatan maçta ise Roddick İspanyol Ferrer karşısında set kaybetmesine rağmen özellikle etkili backhand sliceları ve servisleriyle Nadal ' a adeta ben buradayım diyordu.

Akşam seansında ise Arthur Ashe ' e ilk dünya bir numarası çıktı. Yakın dostu ve Davis kupası partneri Tipsarevic karsısında maça servis kırdırarak başlasa da ilk seti tie breakle 7-6 almayı bildi. İkinci set gene 7-6 ile janko'ya gitti. Ancak buradan sonra baldırından sakatlanan Janko maçı tamamlayamadı ve 4.set 3-0 iken maçtan çekildi. Ne diyelim kariyerinin ilk Grand Slam çeyrek finalinde maçtan sakatlanarak çekilmesi yazık oldu.

İkinci çeyrek final maçı Ekselansları Roger Federer ile son dönemlerdeki korkulu rüyası haline gelen Fransızların şımarık çocuğu Tsonga' yı karşı karşıya getirdi. İlk set 3-1 ken yağmur engeline takılan maç gecikmeli de olsa Roger'ın 3-0 üstünlüğüyle bitti. Ürettiği açılı winnerlar ve servislerdeki etkili performansıyla formda bir Federer vardı kortta. Ne diyelim iyi olan kazansın..

Ağlamak istiyorum :'(


Amerika Açık'ta bu senenin hikayesini maalesef Alman Angelique Kerber yazdı. Maalesef diyorum, seveni, seyredeni varsa özür diliyorum, olmadığına eminim zaten de benden çıksın.

Kendisini Antalya'da, İstanbul'da izlemiş biri olarak, biri bana Amerika Açık yarı finali oynayacağını söylese o anda harakiri yapardım herhalde.

Son 2-3 postta yazmışım zaten kahroluyorum falan diye herhalde benim sayemde yükseliyor. Kurası da gayet zordu da işte şans da ondan yana hakkaten. Hadi Radwanska'yı geçti, ya sonra ? Ne Wicky'le ne Kvitova'yla oynadı..

Kariyerinde hiç bir Grand Slam'de 3.turdan ötesini görememiş birinden bahsediyoruz, hatta doğru dürüst turnuva başarısı bile yok, bir geçen sene Bogota'nın dandik kurasında final gördü, bir iki de yarı finali var yine küçük turnuvalarda.

İşin kötüsü final şansı hiç de az değil. Yani kim garanti edebilir ki Stosur'un müthiş choking performanslarından birine denk gelmeyeceğini. Olur yani bu şansla o da olur. Yemin ederim kabus ya..

Neyse yeterince uzattık sanırım. Diğer yarı finalistler de Caro'yla Serena oldu beklendiği üzere. Artık tahmin, yorum falan yapmicam, zaten ne desem tersi çıkıyor..

Bu arada küçük bir not; Turnuva programı değişti. Kadınlar finali pazar, erkekler finali pazartesi oynanacak.

7 Eylül 2011 Çarşamba

Yağmur Engeli


Turnuva öncesi acaba iptal olur mu fırtına ne kadar etkili olacak derken bir haftayı sorunsuz geçirmiştik. Ama sonunda yağmur New York'u vurdu. Dün tek bir maç dahi oynanamazken yağmurun bugün de süreceği ama dünkü kadar şiddetli olmayacağı söyleniyor. Bakalım maçlar tamamlanabilecek mi.

Bu aradan yararlanarak eşleşmelere kısaca bir göz atalım. İlk çeyrek final iki Sırpı karşı karşıya getirdi. Nole buraya kadar güle oynaya geldi, Dolgo karşısındaki ilk set onun için bir test oldu ve ondan da başarılıyla çıkmayı başardı. Yaz dönemini iyi geçiren Tipsy de biraz da şansıyla (Berdych'in çekilmesi) çeyrek finali gördü ama Nole karşısında maalesef şansı yok.

Belli olan ikinci çeyrek final maçı ise Tsonga'yla Federer arasında olacak. Çeyrek finallerin en ilgiyle bekleneni bu maç olacak. Bu sene 5. kez karşı karşıya gelecekler ve 2-2'lik eşitlik var. Tabii tenisseverlerin aklında kalan maç Wimbledon çeyrek finalinde Tsonga'nın 2-0 geriden gelip kazandığı maç. Rövanşı gözüyle bakılan Montreal'deki maçı da Tsonga 3 sette kazanmıştı. Asıl rövanş bu olacak herhalde.

Kadınlarda ise çeyrek finaller şu şekilde oluştu;
Petkovic vs Wozniacki
Pavlyuchenkova vs Williams
Kerber vs Pennetta
Stosur vs Zvonareva

Kerber'in yarı final ihtimali tüylerimi ürpertiyor. 1. ve 4. maçları kaçırmamak lazım. Dört maçta bugün oynanacak tabii oynanabilirse..

Bu arada Junior'larda Başak Eraydın'da korta çıktı. Eleme maçından galip çıkıp Junior ana tablosuna adını yazdıran Başak, ilk turda Amerikalı rakibine iki sette kaybetti.

Tenis Dünyası'nın 32. sayısı çıktı


Altı yıldır Türk ve dünya tenisindeki gelişmeleri periyodik olarak tenisseverlere ulaştıran TENİS DÜNYASI Dergisi’nin 32. sayısı piyasaya çıktı. Dergi, Eylül ayının kapağına Masters 1000 Serisi’ndeki Indian Wells, Miami, Madrid, Roma ve Montreal turnuvalarını kazanarak bir ilki gerçekleştiren Novak Djokovic’i taşıdı. ‘Usta işi performans’ başlıklı yazıda Nole’nin kazandığı Masters turnuvalarındaki hikayesi anlatılıyor.

Yılın son Grand Slam’i Amerika Açık’la ilgili dosyalar son sayıda önemli bir yer tutuyor. Derginin sürekli yazarlarından Paul Fein, Amerika Açık’ın 5 unutulmaz maçının öyküsünü Tenis Dünyası okurları için yazdı. ‘Onlu’ köşesinde bu ay Amerika Açık’ı özel kılan 10 turnuva özelliği anlatılıyor.

Bu sayının en ilginç konularından birisi de Şevket Furkan Erbay’ın ‘çift bageller’ ile ilgili hazırladığı eğlenceli dosya. Oyun alamadan maç kaybetmenin acı tarihi üzerine hazırlanan yazıyı ve ilginç istatistikleri bir solukta okuyacaksınız. Kortların efsane çifti Bryan Kardeşler ve Bernard Tomic dosyaları da bu sayının konuları arasında. 

Eylül ayında Türkiye’de yapılacak İstanbul Challenger ve İzmir Cup turnuvaları, Levent Kulübü, Miltaş ve Dalyan Kulüp’te düzenlenen ITF organizasyonları, ENKA  Sadi Gülçelik Turnuvası, Wings Open ile ilgili sayfalar da Tenis Dünyası dergisinin 32. sayısında yer alıyor. Levent Kulübü Başkanı Ali Kurt, Türkiye’de tenis kulübü yönetmenin zorluklarını anlatıyor.

Tenis Dünyası Dergisi’nin tüm dünyadaki ITF turnuvaları üzerine yaptığı araştırma birçok önemli gerçeği gözler önüne seriyor. Bu gerçeklerden birisi Türkiye’nin ABD ve İspanya’dan sonra 66 turnuva ile dünya sıralamasında üçüncü sırada bulunması.

Mustafa Şengül, burçların tenisi nasıl etkilediğini eğlenceli bir dille anlatıyor.

Dünyanın en gözde sporcularından biri olan Rafael Nadal’ın, sponsorluk anlaşması yaptığı Armani için verdiği özel pozlar derginin özellikle kadın okurlarını heyecanlandıracak cinsten.

Derginin sürekli yazarlarından Nick Bollettieri, bu sayıda tenisçileri, çiftler oyununu geliştirmek için 7 tüyo veriyor.

Türk ve dünya tenisinin nabzını tutan Tenis Dünyası dergisi bayilerde 6 TL’den satılıyor.
 
Dergiyi sanal ortamda okumak isteyenler cüzi bir ücret karşılığında http://www.dijimecmua.com/tenis-dergisi/ adresinden okuyabilirler.
 
Tenis Dünyası’na abone olmak isteyenler tenisdunyasi@gmail.com adresine mail atabilirler.

5 Eylül 2011 Pazartesi

Rafa'nın zor anları



Rafa, Nalbandian'ı 3 sette geçti ama kortta yaşamadığı zorluğu basın toplantısında yaşadı. Sol bacağına giren kramp yüzünden şekilden şekile girerken kameralar an be an kendisini görüntüledi. Duyduğu acı hakkaten belli oluyor, neyse ki önemli bir şeyi yok.

İlk hafta tamamlandı


Amerika Açık 2011'in ilk haftası sabaha karşı oynanan maçlarla tamamlandı. Oldukça temiz bir gün oldu diyebilirim. Erkeklerde Rafa, Andy, Murray, Isner, Young, Müller ve Ferrer 3 setlik maçlar çıkardı.

Günün 4 sete giden tek maçında 09 şampiyonu Del Potro, Gilles Simon'a kaybetti. Delpo'dan zaman zaman harika forehand performansı izledik ama çok fazla basit hata yaptı, kaybettiği 2 tie break lehine de sonuçlanabilirdi ama kritik anlarda Simon yerine Delpo'nun hataları ön plana çıktı diye düşünüyorum.

Amerikalılar genel olarak oldukça iyi bir turnuva geçiriyor, istatistik olarak bir veri yok elimde ama erkeklerde son 16'ya 4 Amerikalı girmeyi başardı. Kadınlarda tek isim Serena olurken, genç isimlerin tur atlamaları oldukça dikkat çekiciydi.

2 numara Vera, önceki iki maça nazaran çok daha iyi bir görüntü çizdi. Lisicki'yi iki sette geçti ki ben sürpriz çıkabilir diye düşünüyordum. Pennetta'nın Masha'dan aldığı gaz aynen devam ediyor. Peng'i iki sette geçti ama ikinci set tie break'i görülmeye değerdi. 6-2'den 4 set puanı çevirerek kazandı ki, 3ü nefis oynanmış puanlardı, basit hatalarla falan dönmedi yani..

Stosur'da Kirilenko'yu 3 sette geçerken, Makiri'nin kazandığı 2. set tie break'i tarihe geçti. 17-15'lik tie break sonucu bir Grand Slam'de oynanan en uzun tie break oldu. Sammy iyi toparlamış böyle bir tie break'ten sonra.

Korktuğum yine başıma geldi ve Kerber çeyrek finale yükseldi, bari Niculescu çıkaydı..

3 Eylül 2011 Cumartesi

Beşinci gün notları



Turnuvanın 5. günü güzel maçlara sahne oldu. Andy Murray iki set geriden gelip kazanırken, Amerikalıları sevindiren sonuç Donald Young'dan geldi. Masha'da turnuvaya veda eden isimler arasında yerini aldı.

Son dönemin en formda isimlerinden Haase, Andy karşısında ilk iki seti hanesine yazdırdığında maç da yavaş yavaş bitti deniyordu ama aradaki kondisyon farkı inanılmaz bir şekilde ortaya çıktı. Üçüncü setin ortasında üstüste yaptığı hatalarla oyundan düşen Haase, tam 13 oyun kaybetti ve kendini bir anda final setinde 4-0 geride buldu. Son bir gayretle 4-4'e geldiğinde noluyor be dedik ama maçı bitiren yine Haase'nin yorgunluk dolu basit hataları oldu.

Rafa, Mahut karşısında güle oynaya giderken rakip çekildi. Isner, Del Potro, Ferrer, Chela ve Benneteau 3 setlik rahat galibiyetler aldı. Donald Young da bir türlü olamayan gençlerden biri, bugün çok önemli bir galibiyet aldı Wawrinka karşısında, son set tie break'i oldukça rahat geçti ama maç heyecan doluydu. Bir diğer 5 setlik maçta da Kunitsyn, Melzer'i geçmeyi başardı.

Kadınlarda kuşkusuz turnuvanın 2 favorisinden biri olan Masha, bu sene pek de şaşırtmadığı üzere rezalet maçlarından birini oynadı. 60 basit hatayla 3 setlik maç oynaması da onunla baş etmenin çok zor olduğunu gösterir gibiydi. Bu sezon 13. 3 setlik maçında ilk yenilgisini aldı. Halbuki final setini 4-1den çevirmişti ama olmadı bu sefer. Meydan yine Serena'ya kalmış gibi.

Kerber'in 4. tur oynuyor olması beni kahrediyor açıkçası. Vera, Garrigues'i iki sette geçti ama zar zor oldu diyebilirim, ha döndü ha dönecek diye izledim maçı, pek ışık vermiyor geçen senenin finalisti. Safarova'da 17 yaşındaki haline geri döndü bugün, Niculescu'dan oyun dahi alamıyordu da işte bir tane kopardı. Senelerdir görmediğim kadar kötüydü, zaten bir süre sonra ne vursam olmayacak modundaydı. Romen'ler de böyle durumlarda acımıyor ha, konsantrasyon konusunda fazla iyiler.

Sabine de ikinci turu oynamadan geçince bakalım nasıl bir maç çıkaracak diye düşünüyordum ki tokat gibi bir cevap verdi. Falconi'yi tek oyunla evine yolladı. Zaten allah aşkına Falconi kim ya, ne işi var üçüncü turda. Lisicki - Vera dördüncü turu göz kamaştırıyor. O maçı kazanan turnuvayı da kazansın yahu. BamBam alacakmış gibi geliyor maçı.

Vika'nın da şansı şans değil valla, Serena'yla genelde Grand Slam'lerde karşılaşıyor, daha galibiyeti yok. Kalan isimlere bakıyorum da Vera/Sabine, Caro veya Vika kazansın dicem, kafadan ikisi elenicek zaten. Pöff WTA baydın beni bea..

2 Eylül 2011 Cuma

Mission Accomplished


Bu camiada kendisine kutsal gözüyle bakıldığı için fazla uzatmayacağım. Ancak önümdeki turnuva tablosuna baktığım zaman, halen yoluna devam eden ve zaten hep buralarda yer almaya alışık isimlerin arasında, Özbekistan'ından Lüksemburg'una, Letonya'sından Güney Afrika'sına kadar birçok temsilci görebiliyorum ve bu ülkelerin şartlarının, bizim ezik ruhumuza hak verecek kadar parlak olup olmadığı hakkında şüphelerim var. Halk arasında ve yaygın medyada tenise ilgi yok demek, Marsel'in şartlarının, bu ülkelerin kendi oyuncularına sağladığı şartlardan daha kötü olduğu anlamına mı geliyor, bu konuda da şüphelerim var. Ancak bana göre bir gerçek var ki, Marsel'in üstlendiği misyonun ve ona karşı olan beklentilerin, bence daha ötelerde olmaması gerekiyor. İki-üç tane eleme maçı atlatıp ana tablo gördüğü zaman, garip duygular içerisinde beklentilere kapılıp da, sonra bu beklentilerin bizzat Marsel'de bile olmadığını görmek her seferinde bünyede aynı hayal kırıklığını yaratıyor, gerek yok. Kendisi Türk tenisine adını altın harflerle yazdırmıştır, grand slam maçlarında tribünlerden "Haydi Marsel" nidalarını duymamıza vesile olmuştur ve bizi hiç tadılmadık heyecanlara gark etmiştir, bunların hiçbirisi unutulmaz. Ancak gelinen noktada görünen o ki, Marsel'den en fazla bu kadarı oluyor. Kariyerinin geri kalanında bundan ilerisini görebileceğini açıkçası zannetmiyorum. Üzerine düşeni yapmıştır ve onun açtığı yolda eminim ki başka başka isimler belki de beş-on yıl içerisinde, bize onu örnek aldıklarını söyleyerek yepyeni başarılar tattıracaklar. Yani gelecekte Türk tenisinden bahsedilecek her alanda, Marsel'e bir selam çakmadan kimse söze başlayamayacak, orası kesin. Bu durum bana göre, zaten birkaç şampiyonluğa bedel bir durumdur ve üstlenilmiş en zor misyonlardan bir tanesidir. Kimine göre bu bile yeterlidir, kimine göre ise bunların birkaç şampiyonlukla taçlandırılması daha anlamlıdır; kişiye göre değişir. Ancak kişiye göre değişmeyecek gerçekler herkesin önünde, her grand slam'da kafamıza vuruluyor. Bunu da açık yüreklilikle görmek lazım.

Havada asılı kalmak


Monfils, Ferrero'ya 5 sette yenildi ama ilginç kareler vermekten kaçınmadı. Tamam pozisyon ilginç ama asıl fotoğrafçı arkadaşı tebrik etmek lazım, çok iyi yakalamış.

Marsel'den kötü performans


Marsel'le ilgili neredeyse hiç bir zaman olumsuz şeyler yazmadım ama Verdasco karşısında kendisini tanımakta zorlu çektiğimi söylemem gerekiyor.

Verdasco zaten başlı başına zorlu bir rakip ama sanki o da kafasında maçı çoktan kaybetmiş gibi korta çıkmıştı. Oyun planından yoksun, ne yapacağını pek bilmiyor gibi gözüktü. Özellikle Nando'nun solak oyununu hiç çözemedi. İyi kurguladığı puanlarda bile yanlış seçimler yaptı.

Dün izlediğim Marsel, oyunu kesinlikle okuyamıyordu ki bunu görmek üzücü oldu. Nando'ya yenilmek problem değil, önemli olan Gonzo karşısında yaptığı gibi mücadele etmesiydi.

1 Eylül 2011 Perşembe

Üçüncü günde bomba patladı


Kadınlarda ilk iki gün sürprizli geçtikten sonra asıl bomba bugün patladı. Ancak teklerde değil çiftlerde. Geçen senenin şampiyonu, bu senenin 2 Grand Slam'li çifti Bryan biraderler turnuvaya ilk turdan veda ettiler.

Turnuvanın en büyük sürprizi bunun önüne geçebilecek tek sonuç Djokovic'in 2. turda elenmesi olur herhalde. Sonuçta 3'ü Amerika Açık olmak üzere 11 Grand Slam çiftler şampiyonluğu bulunan bir çiftten bahsediyoruz. Öyle ki 2001 Avustralya Açık'dan bu yana hiç ilk turda elenmemişler. Yenildikleri rakip de Karlovic/Moser, nasıl oldu bu iş anlamadım.

Erkeklerde Murray, ilk setinde zorlandığı maçta Devvarman'ı 3 sette geçerken, son dönemin formda ismi Haase, Del Potro ve Lopez'de üçer setlik galibiyetler aldı. Günün bir diğer ilginç sonucu Julien Benneteau'dan geldi. Toprak dışında güvenilmez Almagro'ya o ayrı ama 3 setlik çok net bir yenilgi de beklemiyordum açıkçası. Almagro, ilk turda elenen en yüksek seribaşı oldu erkeklerde.

Kadınlarda ilk iki günde olduğu gibi bir sürpriz daha yaşandı ve bu kez de 10 numaralı seribaşı Bartoli, Amerikalı McHale'a elendi. Üstün maç konsantrasyonuyla bildiğimiz Bartoli'nin aşırı basit hata yaptığı maçlardan biri oldu.

Stosur'da iki sette kazanmasına rağmen oyun içinde zorlu anlar geçirdi. Vandeweghe biraz istikrarlı olsa iyi yerlere gelecek. Petrova'ya çok benziyor oyunu, enteresan olan Sammy'nin üçüncü tur rakibi Petrova oldu. Bakalım bu oyun tarzının bir üst modeliyle nasıl baş edecek.

2 numaralı seribaşı Vera Zvonareva'da yakın bir maç oynadı. Bondarenko'dan böylesine bir oyun beklemiyordum. Oldukça korkusuz bir forehand performansı sergiledi. Vera ikinci sette bitirebilirdi ama Vera işte artık Masha gibi ona da alıştık. Vera adına bir artı not file önündeki puan yüzdesi oldu. Yoruldu ama üçüncü turu rahat bana kalırsa.

Bir diğer Amerikalı genç Madison Keys de sürprize bir adım uzaklıktaydı. Safarova karşısında ikinci ve üçüncü sette eline geçen fırsatları değerlendiremedi. Tam da yorum yapamıycam çünkü aynı anda Vera'nın maçını izliyordum.. Goerges, Kirilenko ve Peng de temiz iki setlik maçlar çıkardı.

Gece seansında Sharapova ve Roddick sahne alacak. Bu gece ilk tur maçları tamamlanıyor. Marsel'in maçı da yarın olacak. 13 numaralı kortta günün son maçı olacak. Televizyon yayını ihtimali maalesef düşük. Verdasco'ya daha bir önem verirler diye düşünmüştüm..