Bu yıl WTA'de dikkat çeken isimlerden biri de Marion Bartoli'ydi. Özellikle Roland Garros'da Fransız seyircisinin desteğiyle yarı finale kadar yükseldi; ancak son şampiyon Schiavone'ye takılarak bir Grand Slam kazanma hayalini ertelemek zorunda kaldı. Sezon sonunda WTA finallerine katılmak için gösterdiği çaba da sakatlık nedeniyle sonuçsuz kaldı ve Bartoli sezonu 9. sırada tamamladı. Daha önce Djokoviç röportajını çevirdiğim Australian Tennis dergisinde, Bartoli'ye dair de güzel bir yazı vardı ve ben de bu yazıyı blogda paylaşmak istedim. Okul günlerine dair iyi anılara sahip olmayanlar ise yazıyı okurken Bartoli'ye sinir olabilirler, benden söylemesi.
Marion Bartoli – Gözle Görülenden
Fazlası
Profesyonel
olmak, çok yüksek bir IQ ve yaratıcı olmak için gereken yeteneğe sahip olan
Marion Bartoli’nin aklına hiç gelmemişti. Yine de, bu yarı-zamanlı çalışan ressam
ve yetenekli öğrenci, bir numaralı Fransız kadın tenisçi olmayı ve de bir Grand
Slam kazanmak için iddialı konuma gelmeyi başardı.
Bu
kadar başarılı bir oyuncunun bu kadar düşük profilli olması çok alışıldık bir
durum değil; ancak Marion Bartoli’de göze görünenden fazlası var. Bu yılın
başındaki bir röportajda 175 IQ’ya sahip
olduğunu açıklamıştı. Bu rakamın Beethoven, Albert Einstein, Bill Gates ve Stephen
Hawking’den yüksek olduğunu söylemek, karşılaştırma yapmak adına faydalı
olacaktır. Etkileyici olduğunu söylemek gerek; ancak bu Fransız kız bunu çok
önemli bir şey olmadığını düşünüyor:
“Yalnızca
9 yaşındaydım. Eminim ki bugün aynı testi yaptırsam, sonuç aynı olmazdı” diyor
ve ekliyor: “Fransa’da bütün çocukların bu testten geçmesi gerekiyor, sonuç da
oldukça yüksek oldu. Ancak bunu çok ciddiye almamalısınız. Ben IQ testinin
birisinin zeki olup olmadığını gösterdiğine inanmıyorum. Bu yalnızca bir test. Ben
bunu çok ciddiye almıyorum ve ben o süper zeka kızlardan değilim.”
Belki.
Ama, diğer taraftan bakarsak, belki de sorunlu bir dahiyi anlatan A Beautiful
Mind filminin en sevdiği filmlerden birisi olması da bu yüzden. Okuldaki
günlerini sevdiğini ise saklamıyor.
“Okulda
çok iyiydim. Bunu çok severdim. Benim için her gün okula gitmek çok keyifliydi.
Okula giderken hiç zorlu bir dönem geçirmedim. Hep gülümserdim. Bir şeyler
öğrenmenin, iyi sonuçlar almanın, arkadaşlarımla birlikte olmanın ve eğlenmenin
keyfini çıkarırdım. Benim için tamamen zevkti.”
Okulunda
başarılı olması, tabii ki, ona yardımcı oldu. Bartoli’nin bugün tenis
kortlarında yer almasının nedeni de okuldaki başarısı. Okulda çok başarılı
olduğu için sporla uğraşmaması gerektiğinin söylenmesi, onun için önemli bir
motivasyon kaynağı olmuş.
“Her
şeyde iyi olduğumu düşünüyorum. Tamam, belki çok abartılı bir söz; ama
gerçekten, notlarımı görmeliydiniz. Matematikten 20 üzerinden 19, Fransızca’dan
20 üzerinden 28 alırdım. Her şey çok kolaydı. Bir sayfa okuduğumda hepsini
ezberime alırdım. Bu doğuştan gelen bir yetenekti ve bu şekilde çalışabildiğim
için çok şanslıydım; çünkü bu durum bana tenis oynamam için vakit yaratırdı.”
“Herkes
bana, sadece okula gelmemin daha faydalı olacağını ve belirli bir seviyede
olmadığım için spor yapmamam gerektiğini söylüyordu. Bense: ‘Tamam, okulda her
şey çok kolay oluyor, belki de benim için fazla kolaydır. ’ Ben biraz daha
zorlu bir şeyler yapmak istiyordum, bu nedenle de: ’Yapamayacağımı mı
düşünüyorsunuz? Ben size yapabileceğimi göstereceğim’ dedim.”
Öyle
dahi olsa, profesyonel bir tenisçi olmayı aklının ucundan dahi geçirmiyordu.
Sadece olayla bu şekilde gelişti.
“Bir
tenisçi olacağımı hiç düşünmemiştim. ‘Tamam, junior turnuvalarında bir Amerika
Açık veya bir Grand Slam kazanmayı deneyeceğim’ dedim ve kazandım. Sonra
profesyonel seviyeye geçtim ve ‘Tamam, birkaç ITF turnuvası kazanmayı
deneyeceğim’ dedim ve onları da kazandım. Bazı hedefler koyar ve onlara
ulaşırsınız. Ama hiçbir zaman bugünden itibaren profesyonel bir tenis
oyuncusuyum demedim, asla. ”
İlk
WTA karşılaşmasına yaklaşık 10 yıl kadar önce, Roland Garros’da çıktı ve ilk
turda kaybetti. Kariyerinde, her oyuncunun en büyük hedeflerinden biri olan Wimbledon
finalini gördü. Bu olay 2007 yılında gerçekleşti. Yarı finalde Justine Henin’ı,
en büyük hayallerinden biri olan Wimbledon şampiyonluğundan ederek finale
yükseldi; ancak Venus Williams’a karşı finali kaybetti. Bir kaç gün sonra ilk
kez ilk 10’a girerek en iyi Fransız kadın oyuncu ünvanını kazandı.
Bu yıl,
Indian Wells finaline kalmayı başararak yeniden bu seviyeye ulaştı. Sonrasında
birkaç basamak geriye düşmesine karşın, kariyerinin en başarılı dönemi
sayılabilecek bir dönemi geride bırakarak ilk 10’a yeniden yerleşti. Bu dönem,
Roland Garros’da bir yarı final, Eastbourne’de bir şampiyonluk ve Wimbledon’da
bir çeyrek finali içeriyor.
Bu
arada, bir Wimbledon finalisti olmanın Bartoli’ye All England Club’da özel
üyelere tahsis edilen bir soyunma odasını kullanma ayrıcalığını kazandırdığını
da ekleyelim.
Bartoli
bu konuyla ilgili olarak: “Burası oldukça özel” açıklamasını yapıyor. “Oldukça
az kişilik bir kulübe üye olduğunuzu düşünüyorsunuz. Dürüst olmak gerekirse, bu
kendinizi iyi hissetmenizi sağlıyor. Her şey sizin için yapılmış. Orada, bazı
hanımlar size yardımcı oluyorlar. Örneğin, yağmur varsa ve yağmur gecikmesi
esnasında eşyalarınızın yıkanması gerekiyorsa, bunu sizin için onlar
yapıyorlar. Veya kıyafetinizin ütülenmesi gerekiyorsa onu da yapıyorlar. Ben
onlardan çok fazla talepte bulunmuyorum. Ben bir günde 200 iş isteyen
insanlardan değilim, ama eğer bir şeye ihtiyacınız varsa, bunu yaptırabilme
şansınız var. Bu Wimbledon’ı benim için oldukça özel kılıyor.
Bartoli’nin
yaşadığı türdeki lüks ve ayrıcalıklara karşın, profesyonel turda olmak oldukça
zor bir iş. Her hafta kendinizi ispat etmeniz için sürekli bir baskı var; ancak
yalnızca bir kazanan olabilir. Oyuncuların da rahatlamak için çeşitli yönemleri
var. Bazıları PlayStation oynayarak, bazıları müzik dinleyerek, bazıları da
okuyarak dinleniyor. Bartoli ise resim yapıyor.
“Yağlı
ve sulu boya çalışmaları yapıyorum. Ancak bunları tura getirmek çok zor; çünkü
yağlı boyanın kuruması için on güne ihtiyaç var ve ben bir yerde en fazla yedi
gün kalıyorum. Eğer uçağa almak için üzerini kağıtla kaplarsanız kağıt boyaya
yapışıyor, bu da iyi değil. Sulu boyayı da yolculukta yanında taşımak oldukça
zor o nedenle tur zamanı onları yanıma alamıyorum.”
“Ama
eve döndüğüm zaman çalışıyorum. Cenevre’de yaşadığım için çok şanslıyım; çünkü
etrafımda göller ve dağlar var, günün içerisinde farklı gölgeler oluşuyor ve
kışın da güneş ya var ya da yok. Pek çok farklı şeyi resimlerime
taşıyabiliyorum. Ancak bu sadece eğlenmek için. Kendime bir sanatçı diyemem. Bu
fazla kendini beğenmişlik olur. Ben sadece resim yaparak rahatlamayı seviyorum.”
“Favori
ressamım Van Gogh. Onun yaptıklarını gerçekten çok beğeniyorum...New York veya
Paris’teyken müzelere gitmeyi çok seviyorum. Böylece zihnimi kortlardan uzaklaştırarak
rahatlıyor ve zihnimi tazeleyerek kortlara dönüyorum”, diyor Bartoli.
“Dört
yaşımdan beri resim yapmayı çok seviyorum. Ayrıca bir şeyler inşa etmeyi de
severdim. Çok küçük bir çocukken hiç oyuncak bebeklerle oynamazdım. Hep
legolarla oynar veya puzzle yapardım. İşte bu benim. Böyle şeyler yapmayı
seviyorum. Çok dikkatliydim ve her şeyin düzen içinde olmasına özen
gösterirdim. 7 yaşımdayken Beyaz Saray’ın 3D puzzle’ını yapıyordum. Tam 500
parçaydı ve ailem sürekli bana bakıyordu. 6 saat boyunca onunla uğraşır ve hiç
sıkılmazdım. Bana bakarlardı ve ben konuşmazdım bile.”
Bu
örnek, yaptığı işte kendini kaybetme konusunda doğuştan gelen yeteneğiyle
Bartoli’nin kendi seçeceği her işte başarılı olabileceğini gösteriyor. Ve,
kendisi de dahil olmak üzere, kimse Bartoli’nin profesyonel tenisi seçmesini beklemediğini
de düşünürsek, bir numaralı Fransızın bu işte de başarılı olduğu kuşku
götürmez.
Kaynak: "More Than Meets the Eye, Australian Tennis Dergisi, Eylül 2011 Sayısı