31 Ağustos 2011 Çarşamba

Robin & Venus çekildi


Sabah seansı başlarken Robin Soderling'in menajeri turnuvadan çekildiklerini açıklamıştı. Başı, midesi, eli, ayağı her yeri ağrıyormuş Robin'in, doktorlar bir kaç hafta önceki boğaz problemiyle alakalı olabileceğini söylemiş.

Her neyse Robin çekildi, Sorensen derin bir nefis almıştır demiştim ama o da Robin'in yerine gelen Dutra Silva karşısında 4. sette maçı bıraktı, şans işte..

Ardından kuralar çıktığında gözlermizi parıldatan eşleşme de gerçekleşmedi. Venus de Lisicki maçına az bir süre kala turnuvadan çekildiğini açıkladı, nedenini bilmiyorum, görmedim/okumadım. Lisicki zaten kazancaktı güvenimiz tamdı ama maç yapmadan üçüncü tura geçmek avantaj mı dezavantaj mı görücez..

Edit: Venus'le ilgili bir yorum Eurosport spikerinden geldi. Bir çeşit otoimmün hastalığına yakalanmış olabilir dedi. Tam aklımdan aha House'luk vaka olmasın diye geçirirken o da House izleyenler bilir dedi :D Basın kortizonu iyi geliyor ben biliyorum :p

Teşekkürler Sana Çocuk


- Gecenin sabaha doğru yol alan bu saatlerinde, oynadığın tenisle beni bu yazıyı yazmaya motive ettiğin için,
- Nadal'a karşı bir sette tam yedi tane set puanı elde edip, seti alamadıktan sonra bile oyundan kopmadığın için,
- Senden zamanında çok umutlu olan ama yavaş yavaş umudunu kesmeye başlamış biz tenisseverlere, bu umudu yeniden aşılamış olduğun için,
- Ne olursa olsun, kortta ne kadar şanssızlık başına gelirse gelsin, bir an bile olsun oyun tarzından ödün vermediğin için,
- Vurduğun her enfes vuruşun ardından, uğultu halinde maç izleyen görgüsüz Amerikalalılara, Ömer Üründül'ün böğürmesine benzer bir şekilde tepki verdirttiğin için,
- Çekişme olmadan geçmeye yüz tutmuş ilk tur maçlarında (sürpriz demedim çekişme dedim), bize böyle enfes bir maç izlettiğin için,
- O muhteşem tek el backhand winnerlarınla, biz izleyenleri tek kelimeyle büyülediğin için,
- Karşında defans yaparak adam geçmeyi kendisine düstur edinmiş bir adam olmasına rağmen, en zor anlarında bile atak vuruşlar yapmayı denediğin için,
- Hazır bir şekilde geldiğin zaman, aslında ne kadar klas bir oyuncu olduğunu cümle aleme yeniden gösterebilecek potansiyelin olduğu için,
- Ve şu geçen üç saatte, yenilmiş olmana rağmen, maça tek taraflı kattığın tüm renkler için,

çok teşekkürler sana çocuk.

İkinci günden kısa kısa


Amerika Açık'da ikinci günün bombası görüntüdeki Simona Halep'den geldi. Dün turnuvanın 5 numarasını eleyen Dulgheru'dan sonra bu kez de bir diğer Romen raket Halep 6 numara Na Li'yi elemeyi başardı.

Romenler şimdiye kadar turnuvaya damgasını vurdu. Na Li'den beklenmedik bir sonuç tabii ama son dönemde de oldukça vasat bir görüntü çizdiği ortada. Avustralya Açık finalinden sonra yaşadığı düşüş gibi Fransa Açık şampiyonluğundan bu yana da doğru dürüst bir maç kazanamadı.

Caro, Vika, Ana, Jelena, Wicky, Petko ve Sabine iki setlik temiz maçlar çıkardı.

Erkeklerde Nole oldukça acımasız bir maç çıkartırken Niland da daha fazla dayanamayıp ikinci setin sonunda bıraktı. Seribaşları çok temiz maçlar çıkarmadı ama genel de 4 setlik galibiyetler alındı. Günün sevindiren sonuçlarından biri Gulbis'den geldi Albay'ı 3 sette geçti.

Üç maç beş sete gitti. Kunitsyn Bachinger'i, Darcis de Tursunov'u 2-0 geriden gelip yenerken. Davydenko'da Dodig'i 5 sette devirdi.

Gece seasında Nadal ve Serena sahne alacak.

30 Ağustos 2011 Salı

Marsel ikinci turda !

Marsel İlhan az önce tamamlanan Amerika Açık ilk tur maçında Frank Dancevic'i 6-3 6-2 1-0 öndeyken rakibinin çekilmesiyle kazandı.

Dancevic'in buraya gelmeden belinden sakat olduğu ve Wimbledon sonrası maç yapmadığı ortadaydı. Marsel'de bu fırsatı kaçırmadı, oldukça rahat oynadı ve 76 dakikada maç tamamlandı.

İkinci turda rakip Nieminen - Verdasco maçının galibi yani büyük olasılıkla Verdasco olacak. TV yayını da bu kez olacaktır ;)

Edit: Eveet, rakip Verdasco. Nieminen'i 4 sette geçti.

İlk günden kısa kısa


Son Grand Slam Amerika Açık'a kuşkusuz büyük bir sürprizle başladı. Kadınlarda 5 numaralı seri başı son Wimbledon şampiyonu Petra Kvitova turnuvaya ilk turdan veda ederek epey bir şaşırttı.

Wimbledon sonrası süreçte çok iyi hazırlanamadığı doğru ama rakip Dulgheru da Wimby sonrası sakatlıktan yeni kurtuldu ve bu henüz ikinci maçıydı. Petra'nın gününde olmadığında inanılmaz basit hata yaptığını biliyoruz, o günlerden birine denk geldik demek istiyorum yoksa ilk turda elenmesi kabul edilebilir bir sonuç değil.

Enteresan şekilde son Wimbledon finalisti Sharapova'da oldukça zorlandı. 2 saat 34 dakika süren maçta Watson'u devirmeyi başardı. Artık klasikleşti zaten Masha'nın maçı zora sokup kazanması. Yanlış hatırlamıyorsam bu sezon kazandığı 13. veya 14. üç setlik maç, hiç kaybetmedi. Yaptığı 58 basit hataya 41 winner ekleyince galibiyet geldi tabii ama ilk turdan çok kötü bir görüntü..

Şu ana kadar tamamlanan maçlarda 16'lık Keys'in 37'lik Craybas galibiyeti takdire şayan. Zvonareva, Goerges, Peng gibi seribaşları rahat maçlar çıkardı.

Erkeklerde ise Amerika Açık serisinin galibi Mardy Fish, üç setlik rahat bir galibiyetle yoluna devam etti. Amerikalı Harrison ikinci ve üçüncü setlerinde yakaladığı fırsatları bir bir harcayıp Cilic'e üç sette kaybetmekten kurtulamadı. Berdych, Tipsy, Stepanek ve Gasquet rahat maçlar çıkarırken 5 sete giden iki maç oldu.

Enteresan olan iki 5 setlik maçın süreleriydi; Petzschner, Ramos'u geçmek için 4 saat 24 dakikaya ihtiyaç duyarken Llodra, Hanescu'yu yalnızca 2 saat 49 dakikada geçti.

Benim Japon Kei de üzdü, ağır favori olarak çıktığı maçta ilk iki seti kaybettikten sonra maçtan çekildi. Beni şaşırtan bir diğer maç da Gonzo'nun Dr. Ivo'ya üç sette yenilmesi oldu hem de iki setinde servis kırdırdı. Maç boyu da yalnız bir servis kırma şansı elde edebildi. Ivo'dan etkileyci bir performans.. Şimdilik bu kadar bakalım..

29 Ağustos 2011 Pazartesi

Ah be çocuğum


Bir süredir birliktelerdi ama hep yok canım arkadaşlardır diye kendimi avutuyordum. Al işte çıkmışlar ortaya. Rory kim ya, şu tipe bak.. Salak yemin ederim gerizekalı bu kız :(

♥ It Must Be Love ♥



Sezonun son ve en sevdiğim Grand Slam'i başlıyor, kura analizini vaktim olmadığı için yapamadım.. Herkese iyi seyirler. Başta Rafa, Masha ve Marsel olmak üzere sevdiğim tüm tenisçilere başarılar diliyorum :)

Bahisçilere Göre US Open


Bak sevgili tenissever, bir kere bahis deyip geçmeyeceksin. Bahisin ne kadar büyük bir sektör olduğunun, sporun hemen hemen bütün dallarına nasıl etki edebildiğinin bilincine iyi varacaksın. Tenisin de bu etki alanının içinde bulunduğunu, hatta en ön sıralarda yer aldığını fark edeceksin. Bilmem hangi kasabada, bilmem hangi dandik challenger turnuvasına, internetin ücra köşelerinde streamler bulabiliyorsan, bunun senin gibi scout kılıklı tenis izleyicilerinin yeni genç yetenekleri erkenden keşfedebilmesi için değil, o dandik maçların bile üzerine binlerce dolarlık bahis oyunları oynandığı için olduğunu iyi ayırt edeceksin. Çoğu spora kafadan en az yüde 30'luk bir ilginin, sadece bahis oynayanlar tarafından sağlandığını bileceksin, bileceksin ki; insanların nasıl bir takımı, sporcuyu ya da kişiyi, bu kadar ateşli bir şekilde desteklediğini anlayabileceksin. Sporun asla spor olmadığı yerde, işte bahis denen bu dipsiz kuyunun başladığını göreceksin. Çoğu sponsorun, bahis firması menşeili olduğunu öğreneceksin. Ayrıca bahis firmalarının risk merkezlerinde çalışan insanların, senden benden çok daha iyi futbolu, tenisi veya basketbolu takip ettiklerini kabul edeceksin. Sen burdan falanca maça kendi çapında yorumlar döşenirken, onların orada bütün istatistikleri, maçları, sakatlık durumlarını ayrıntılı olarak tek tek masaya yatırdıklarını ve buna göre bir sonuç ortaya koyduklarını öğreneceksin. Uzun lafın kısası, bahis deyip geçmeyeceksin sevgili tenissever. Bahis, tenis gibi sporların ayrılmaz bir parçasıdır, lokomotifidir. 

Neyse, bahis güzellememizi yaptıktan sonra, bahis şirketleri bizim için ne gibi güzellikler hazırlamış, bir de onlara kulak verelim. Bir kere onlar, artık kararsızlıktan kurtulmuşlar ve Novak Djokovic'in şu anda halihazırdaki en formda tenisçi olduğunu anlamışlar. 2.30'luk oranıyla, kafadan favori göstermişler. Ona en yakın ismin Nadal olması şaşırtıcı değildir de, oranının 1'e 5.50 olması şaşırtıcıdır sanırım. Yani Novak'a açılan oranın iki katından bile fazla. Wimbledon'da buna cesaret edemeyen şirketler, artık tavırlarını açık olarak Novak'tan yana koymuşlar. Hayırlısı olsun.

Gelelim üç ve dört numaraya. Üç numarada Federer'i bekliyorsanız avucunuzu yalarsınız, şirketler bu konuda da artık tavırlarını koymuşa benziyorlar. Murray'ı üçüncü sıradan favori gösterip, üstüne bir de 1'e 6'lık bir oran vererek, Nadal'ın kuyruğuna takmışlar. Yani Murray'a da neredeyse en az Nadal kadar şans tanımışlar. Djokovic'e uzak, Nadal'a yakın ol Murray'cım demişler. O da saygı duymuş haliyle.

Dört numaralı favori, her turnuvada cepten yemeye devam eden efsane. Ama ben inanıyorum ona, bir gün şu şımarık Tsonga'yı yenebilirse, eskiye dönebilecek. Yani Tsonga'yı bi geçeydik hayırlısıyla, Djokovic'i filan sonra düşünürüz. Ekselansları 1'e 8'lik oranıyla dördüncü sıradan favori. Bana göre ise Tsonga'yı yendiği gün bir numaralı favori, bak yazdım buraya.

Potro'yu beşinci sıradan favori göstermişler, bana göre de yüzde yüz abartmışlar. Lan bu adamın neresi favori? Bunu alın buralardan, sizi ilk paragrafta o kadar övdük, siz hangi akla hizmet bu adamı beşinci sıradan favori gösteriyosunuz. He pardon pardon, bu adam iki sene öncenin şampiyonu, bir de Federer saltanatını burada ilk sallayan adamdı değil mi? Doğru doğru, siz vefalı adamlarsınız, bilirim.

Oraların en büyüğü o bir başka, Mardy Fish Mardy Fish çok yaşa. Bak şarkıya da uydu ismin, zaten çizgi film karakterine gidebilecek de bir ismin varmış şimdi fark ettim. Ama sana ayıp etmişler yiğidim, servisçim volecim. Şu Del Potro'yu bile beşinci sıradan favori göstermişlerkene, senin gibi, sağlam Djokovic'ten bile daha iki-üç hafta önce set almış adamı ta altıncı sıradan favori göstermek ayıp değildir de nedir? Neyse sen de gönüllerin, pardon pardon, Amerikalıların favorisisin, üzülme.

Listede sırayı bir şebek almış. Ona benden önce Abbas efendi seslenmek istiyor. Cıvık babam afedersin! Evet evet, tam bir cıvık. Kendisi turnuvalardaki misyonunu Federer'i elemek üzerine üstlendiğinden, Federer'i yendikten sonra turnuvayı bitiriyor kafasında. Toplamaya çalıştığı sempatiklik de, bana bu yüzden mi itici geliyor sanki. Ben karışmıyorum zaten, Abbas efendinin üzerine daha bir şey söylemek olmaz. Ha bir de, bu yeteneğine rağmen neden hala ben taa yedinci sıralardan favori gösteriliyorum diye bir ara kendi kendine sorarsa, onun için daha iyi olur sanki. İşe yaramaz seni.

Berdych, Ferrer, Monfils ve Soderling sırasıyla diğer favoriler. Bunlar önemli değil de, ben asıl başka bir şey gördüm. Hey gidi Roddick heey! Sen buralarda, Amerikalar'da 1'e 101 verilecek adam mıydın be. Yemin ederim en az Federer'in Wimbledon'da bir numaralı favori olamaması kadar trajik. Demek bu günleri de görecektik, resmen seni bir figüran olarak koymuşlar oraya. Ne buldun şu defansif oyunda da bu hallere düştün, gerçekten ara sıra düşünürüm bunu. Neyse artık, olan olmuş. He bu arada, John Isner'i turnuvadan eleyecek olana da, jüri özel ödülünü vereceklermiş, öyle diyorlar. Çok mantıklı bir karar olur, arkasındayız.

Sert kotlar ilgi çekicidir, servisçilere volecilere her zaman biraz daha şans tanır. Bu yüzden favoriler için zorlu, underdoglar için ise iyi fırsatlar barındıran yerlerdir. Bu turnuvanın albenisi de buradan kaynaklanıyor zaten. 9 günlük tatile de denk geldi miydi, vatandaş sabaha kadar tenisini izleyecek birader. E izlesin o zaman!

Haftanın Şampiyonları


Tatil dönüşü hiç değilse şampiyonları yazayım istedim, bu hafta kim ne yaptı, nasıl yaptı hiç bilmiyorum. Marsel hariç tabii..

WTA New Haven
Caroline Wozniacki def. Petra Cetkovska 6-4 6-1

ATP Winston-Salem
John Isner def. Julien Benneteau 4-6 6-4 6-3

WTA Texas
Sabine Lisicki def. Aravane Rezai 6-2 6-1

23 Ağustos 2011 Salı

Ljubo Haklı Beyler

 
Ivan Ljubicic'in Andy Roddick için söylediği bir sözü hatırlıyorum. Kelimesi kelimesine anımsayamasam da, "Roddick dua etsin turnuvaların büyük kısmı onun ülkesinde oynanıyor" minvalinde bir şeyler söylemişti hafiften laf sokaraktan. Ljubo'nun lafı hala geçerliliğini koruyor korumasına da, sadece kahramanı değişti o kadar.

Kimden bahsettiğim az çok belli olmuştur zaten. Mardy Fish, nam-ı diğer Amerika'nın yeni bir numarası. Kendisi sezonun yalnızca belirli kısımlarında oynayaraktan turda 7. sıraya kadar geldi. Mesela David Ferrer'i düşünüyorum. Ferrer gibi bir istikrar abidesinin hemen hemen bütün sezon boyunca en az iki üç haftada bir turnuvalara katılarak ve ülke ülke gezerek geldiği nokta maksimum beşincilik iken, Fish'in tabir-i caizse memleketinden çıkmadan geldiği nokta yedincilik. İki basamak için Ferrer'in bu kadar emek harcaması mı tuhaf, yoksa Fish'in nokta atışları ile böyle başarılı bir performans göstermesi mi, ben kararını veremedim. Sen devletsin, sen bilirsin. Gayrı hükmü sen ver kurban, suç kimde?

19 Ağustos 2011 Cuma

Yine Rafa


Nadal ve Verdasco Cincinnati'de bu yılın en çekişmeli maçlarından birine imza attı. 2009 Avustralya Açık yarı finalini hatırlatan maçta galip gelen yine Nadal oldu.

Rafa, üç sette de bir break geriye düşmesine rağmen üçünü de tie break'e taşımayı başardı. Final seti tie break'inde 5-2 öne geçip büyük avantaj yakaladı ancak maçı 5. maç sayısında 11-9'la bitirebildi.

Rafa'nın sağ el iki parmağı da bandajlıydı, garsonun tüm uyarılarına rağmen sıcak tabağa dokunup parmaklarını yakmış, aç mıdır nedir anlamıyorum :)

Edit: Tatil zamanı geldi, 9 gün kadar yokum, blog da allaha emanet artık..

18 Ağustos 2011 Perşembe

Masha'lı Head reklamına Djokovic yorumu





HEAD'in yeni reklam çalışması kapsamında Masha'lı klip bir süre önce yayınlanmıştı. Enteresan bir şey olmadığı için yayınlamamıştım ama işin içine Djokovic'in taklidi girince kayda değer hale geldi.

Instinct temalı reklamın Nole versiyonu da müthiş, tavırlar mimikler inanılmaz =) Hele "it just makes me feel woman on the court" derken ki omuz ve baş hareketi beni bitirdi. Seviyoruz seni Nole..!

15 Ağustos 2011 Pazartesi

Haftanın Şampiyonları


Montreal ve Toronto'da gerçekleşen Rogers Cup finallerinde şampiyonlar Novak Djokovic ve Serena Williams oldu. İkili Amerika Açık öncesi en büyük iki favori olarak da göze çarpıyor.

Montreal'de Federer, Nadal ve Murray erken elendikten sonra meydan zaten Djokovic'e kalmıştı. Wimbledon sonrası ilk turnuvasını kazanmayı başarsa da çok çok da iyi bir görüntü sergilemedi. Final maçında Fish kafa kafaya oynasa da kritik anlardan galip çıkan Nole oldu. Bu şampiyonlukta bir sezonda 5 Masters şampiyonluğu kazanan tarihteki tek isim olmayı başardı. 53-1'lik seride cabası.

Toronto'da ise Reena rüzgarı devam etti. Geri dönüşünden sonra Stanford'da şampiyonluğa uzanan Reena Toronto'da da gülen taraf oldu. Henüz tam fit olduğu söylenemez ama Amerika Açık öncesi yeterli vakti var.

ATP Montreal
Novak Djokovic def. Mardy Fish 6-2 3-6 6-4

WTA Toronto
Serena Williams def. Samantha Stosur 6-4 6-2

14 Ağustos 2011 Pazar

Marsel, Cincinnati Ana Tablo'da


Marsel İlhan, yarın başlayacak Amerika Açık öncesi en önemli sert kort turnuvası olan Cincinnati'de ana tabloya kalmayı başardı.

İki eleme turunu da iki sette kazanan Marsel'in ilk turdaki rakibi bu gece belli olacak. Eleme ilk turunda geçen sene İzmir Challenger finalinde kaybettiği Somdev Devvarman'ı deviren Marsel, ikinci eleme maçında 2 metrelik Schoorel'i geçmeyi başardı.

İki iyi servisçiyi geçmeyi başardı. Açıkçası eleme kurasını görünce pek umutlu değildim, bu sene çok daha kolay rakiplere maçlar verdi Marsel ama bu kez şaşırtmayı başardı. Bakalım rakip kim olacak..

Edit: İlk turda rakip turnuvaya Wild Card'la katılan Grigor Dimitrov oldu. Yerleşebilecek iyi ilk tur eşleşmelerinden biriydi. Olası ikinci tur rakibimiz David Ferrer tabii..

12 Ağustos 2011 Cuma

Federer de kulübe katıldı


Dün bir önceki postu yazarken henüz tüm maçlar tamamlanmamıştı ancak Roger Federer de turnuvaya erken veda eden isimler arasına girmeyi başardı.

Hatırlayacağınız üzere Fedex en son Wimbledon çeyrek finalinde yine Tsonga'ya kaybetmişti. Üstüste ikinci mağlubiyetini de Tsonga'dan aldı.

Enteresan işler oluyor, kimse hazır gözükmüyor. Bir adım hariç. Novak Djokovic. O da zaten yenilecekmiş gibi durmuyor, 50-1'lik seri devam ediyor ve burada da önüne çıkabilecek bir isim henüz yok.

Kaybedenler Kulübü


Amerika Açık'a hazırlık olarak gösterebileceğimiz en önemli turnuvalardan biri olan Rogers Cup'da hem erkekler de hem kadınlar da üstüste enteresan sonuçlar geldi.

Haftaya Kimmie'nin sakatlığıyla başladıktan sonra önce Andy Murray, ardından da Rafael Nadal turnuvaya erken veda etti. Öyle ki Rafa bu yenilgisiyle, son bilmem kaç senede en erken elendiği Masters turnuvasını oynamış oldu.

Kadınlarda da Sveta'nın Halep'e kaybetmesi, Dünya 1 numarası Caro'nun Vinci'ye kaybetmesi ve az önce biten maçta Masha'nın Voskoboeva'ya kaybetmesi hep göze çarpan maçlar oldu.

Vinci ve Voskoboeva'ya ayrı bir sayfa açmak lazım, şu ana kadar turnuvanın yıldızı oldular. Vinci ilk turda Wickmayer, iki de Caro ve üçte Ivanovic'i ikişer setti mağlup etmeyi başardı, çeyrek finalde rakip Stosur.

Haftanın başarısı ise kuşkusuz Voskoboeva'dan geldi. Elemede kazandığı iki maçın ardından, ilk turda Bartoli'yi ikide Pennetta'yı ve son olarak üçte Sharapova'yı mağlup etmeyi başardı.

Kariyerinin açık ara en iyi turnuvasını geçiren Vosko, özellikle çok yönlü oyunuyla kendine hayran bıraktı. 6. hissi çok kuvvetli gerçekten, sezgilerinde büyük oranda başarı sağladı ve nefis pozisyon alıyor. Rakibi sürekli zorda bırakan cross court'lar da artısı. Geçen seneki kabus sezonu geride bıraktığı kesin ama ne kadar istikrarlı olacak işte o en büyük soru işareti.

10 Ağustos 2011 Çarşamba

Kimmie Toronto'dan çekildi


Kim Clijsters'ın başı sakatlıklardan kurtulmuyor, Haziran ayından bu yana kortlardan uzak kalan Kimmie bu hafta Toronto ikinci turunda maçtan çekildi.

Jie Zheng karşısında önde götürdüğü maçta bir forehand sonrası maçı bırakan Kimmie'nin karnında kısmi yırtık oluştuğu tespit edildi.

Nisan ayında ayak bileğinden sakatlandıktan sonra omuz ve bilek sakatlıkları sebebiyle bir türlü tam bir geri dönüş yapamayan Kimmie'nin Amerika Açık öncesi durumu kritik gözüküyor..

9 Ağustos 2011 Salı

30 - Love Federer


Pazartesi günü 30 yaşına giren Roger Federer için ATP'nin sitesinde rakamlarla 30 yıl şeklinde bir tablo hazırlamışlar. Aslında bu tarz rakamları tenisi bıraktıktan sonra toparlayıp blogun baş köşesine asmak lazım. Bazıları cidden geçilemez gözüküyor..

1- Toplam 285 hafta Dünya 1 numarası
2- Sezonu ilk iki içerisinde 8 yıl üstüste bitirebilme (Tarihteki tek isim)
3- Bir sezonda kazanılan Grand Slam sayısı (04, 06 ve 07'de üçer kez)
4- Bir sezonda aldığı en az mağlubiyet sayısı (2005'de 81-4)
5- Sezonu 1 numara bitirip Sezon Sonu Finallerinde kazandığı şampiyonluk sayısı
6- Wimbledon şampiyonlukları ve 20 maç üzeri yakaladığı galibiyet serisi sayısı
7- 2006'da Nadal'a kaybettiği Roland Garros öncesi kazandığı Grand Slam final sayısı
8- Üstüste en az 1 Grand Slam kazandığı yıl sayısı
9- Toprak, çim ve sert zeminde dokuz ve daha üstü şampiyonluk kazanma (Jimmy Connors'da başarabildi)
10- Üstüste final oynadığı Grand Slam sayısı (04 Wimby'den 07 USO'ya kadar)
11- ATP düzeyinde üstüste turnuva kazandığı yıl sayısı
12- Bir sezonda kazandığı en çok şampiyonluk (2006'da)
13- ATP'de ilk tam sezonunda kazandığı maç sayısı (1999'da)
14- Şu anki Dünya 1 numarası Djokovic'e karşı kazandığı maç sayısı (23 maçta)
15- 2004-2006 arası üç sezonda kaybettiği maç sayısı (Toplam 262 maç) (Dehşet bir istatistik)
16- Grand Slam sayısı
17- ATP Masters sayısı
18- 2005 Wimby'den 2010 AO'ya kadar yakaladığı Grand Slam final sayısı (19'da 18 yapmış, bir tek 08 AO'da yok)
19- İlk ATP şampiyonluğunu kazandığı yaş (Milan'da 4 Şubat 2001)
20- Üstüste altı sezon Grand Slam'lerde kazandığı maç sayısı
21- 2002'de sezonu ilk kez top10'de bitirdiğindeki yaşı
22- 1 numaralı seri başı olduğu Grand Slam sayısı
23- Üstüste oynadığı Grand Slam yarı finali sayısı (04 Wimby'den 10 AO'ya)
24- Üstüste bir turnuva finalini kazandığı maç sayısı (03 Viyana'dan 05 Bangkok'a kadar) (Yenilmez Armada)
25- 96 galibiyet kaydettiği 2006'daki yaşı
26- Üstüste top10 rakiplere karşı kazandığı maç sayısı (03 Masters Cup'dan 05 AO çeyrek finalinde Safin'e yenilene kadar)
27- Grand Slam'lerde üstüste kazandığı maç sayısı (2 kez bu rakama ulaştı, ikisinde de Nadal'a RG'de kaybetti
28- Son Grand Slam'i 2010 AO'daki yaşı
29- Üstüste oynadığı Grand Slam çeyrek finali sayısı (Devam ediyor)
30- Dünya 1 veya 2 numarası olarak yer aldığı Grand Slam sayısı

8 Ağustos 2011 Pazartesi

Haftanın Şampiyonları


Üç turnuvalı haftanın şampiyonları Radek Stepanek, Robin Haase ve Agnieszka Radwanska oldu.

Son 1-1.5 senedir epey sakatlık ve hastalıkla boğuşan Radek, 2 yıl aradan sonra ilk şampiyonluğuna ulaşmayı başardı. Hollandalı Haase'de bu sezon ilk şampiyonluğuna ulaşan tenisçiler kervanına katıldı. Bu sene epey bir ilk şampiyonluk gördük. Bunu iyiye işaret olarak yoruyorum.

Kadınlarda ise uzun bir aradan sonra Radwanska'yı şampiyon olarak gördük. En son İstanbul Cup'ı da kazandığı 2008 yılında şampiyonluk yaşamıştı. Geçen sene burda final oynayan Aga bu başarısını bir adım ileriye taşımayı başardı.

Önümüzdeki iki hafta Amerika Açık öncesi önemli 3 turnuva oynanacak. Gözler özellikle gelecek haftaki Cincinnati'ye çevrilmiş durumda.

ATP Kitzbuhel
Robin Haase def. Albert Montanes 6-4 4-6 6-1

ATP Washington
Radek Stepanek def. Gael Monfils 6-4 6-4

WTA Carlsbad
Agnieszka Radwanska def. Vera Zvonareva 6-3 6-4

6 Ağustos 2011 Cumartesi

Spot Işıkları: Fräulein Bum-Bum


Almanya, Steffi Graf'lı yılların ardından uzun bir süredir zirveye oynayacak yeni bir tenisçi arıyordu. Bugün ise ellerinde üç kişi var. Petkoviç'in Avustralya Açık'ta başlattığı, Görges'in Stuttgart'taki WTA turnuvasını kazanarak devam ettirdiği Yeni Alman Dalgası'nda, bayrağı devralan son isim Sabine Lisicki oldu.

Steffi Graf'tan bu yana bir Grand Slam'de yarı final oynamayı başaran ilk Alman tenisçi olan Lisicki, geçen yıl yaşadığı sakatlığın ardından kısa sürede beklemediği bir noktaya geldi. Onun bu yıl içinde yaşadığı çıkışı daha iyi görebilmek için, Spot Işıkları'nın bu bölümünde Lisicki'nin iki röportajını bir araya getirdim. Öncelikle, Nisan ayında, sakatlığının ardından 156. sıradayken Frankfurter Allgemeine Zeitung'a verdiği röportaja bakalım. Bu röportaj aynı zamanda, bir sporcunun en zor koşullarda dahi hedeflerinden vazgeçmemesinin önemini gösteriyor.

FAZ: Geçtiğimiz yıl aylar boyunca sakatlığın yüzünden tenis oynayamadın ve dünya sıralamasında gerilere düştün. Sabırlı olmayı nasıl başardın?

Lisicki: Eğer yeterince isteğiniz varsa, bunu başarabilirsiniz. Koltuk değnekleriyle dolaşmak zorunda kaldım, eğer sabırlı olmasaydım hayatta geri dönemezdim. Rehabilitasyonda oldukça fazla efor sarf ettim ve pek çok özveride bulundum.

FAZ: Özellikle zor olan neydi?

Lisicki: Çok sıkı çalışmak ve neşenizi korumak zorundasınız, ki işler umduğunuz gibi gitmediği zaman bunu başarmak oldukça zor. Pozitif kalmaya çalışmak ve işlerin iyi olacağına dair kendimi ikna etmek zorundaydım. Ama başarının, onu hiç beklemediğim bir anda bana geri geleceğine ikna olmuştum.

FAZ: Dünya sıralamasında 156. sırada bulunuyorsun. Sıralamadaki yerini takip ediyor musun?

Lisicki: Dünya sıralaması benim ne kadar iyi olduğumu göstermiyor. 160. sıradan çok daha iyi bir seviyede olduğumu biliyorum. İyi olan kısmı ise, kaybedeceğim hiç bir şeyin olmaması. Bu nedenle kazandığım bütün puanlar oraya eklenecek. En önemlisi, doğru oyunu bulmak, kendimi çalışmaya vermek ve kendime güvenimi yeniden kazanmak.

FAZ: 2008 yılındaki Avustralya Açık'ta, güçlü oyununla iyi bir mesaj vererek heyecan yaratmıştın.

Lisicki: O (heyecan) hala yerinde duruyor. Bir numara olmak çocukluk hayalimdi ve bu hiç değişmedi. Oraya ulaşıp ulaşmayacağım başka bir konu. Ama her gün ağırlık çalışmaya giderken ve orada saatlerce kendime işkence çektirirken motive olmamı sağlayacak bir hedefe ihtiyacım var. Sadece ilk 100'ün içinde olmaya çalışıyorum diyemem. Bu benim için yeterince teşvik edici değil.

156. sıradayken dahi iddiasını kaybetmeyen Lisicki, bu azminin karşılığını Wimbledon'da yarı finale ulaşarak aldı. Sırada, bu başarısının ardından Alman Tennis Magazin dergisine verdiği röportaj var.


Tennis Magazin: Bayan Lisicki, Wimbledon’da yaşadıklarınız bir mucize mi?

Lisicki: Hayır, bu sıkı çalışmanın bir sonucu. Bu yılın dönüm noktası Miami’deydi. Orada bana Wildcard verdiler. Gerçi hemen hiç kimse farkına varmadı; ama orada bazen oyunum Londra’dakiyle aynı seviyedeydi. Başlangıç noktası orasıydı.

Tennis Magazin: Ama eğer kısa süre önce dünya 218 numarası olan birisi Wimbledon’da yarı finale çıktıysa, bu yeterince sıra dışı bir durumdur.

Lisicki: Tabii ki. Ama geçtiğimiz hafta (Wimbledon haftası) diğer tenisçilerden çok gerideymişim gibi hissetmedim. Rakiplerime saygı da duyuyorum. Wimbledon’da her şey bir aradaydı: Etrafımdakiler, o atmosfer. Çimde oynamayı seviyorum. Geçen yıl Wimbledon’a katılamadığımda çok üzülmüştüm.

Tennis Magazin: Ayağındaki sakatlık geçen yıl 5 ay kaybetmene neden oldu. O dönemi nasıl geçirdin?

Lisicki: Baldırımdaki kaslar tamamen gitmişti. Tabii insan iki bacağı da sağlıklıyken bunun önemini fark etmiyor. Yedi hafta boyunca koltuk değnekleriyle dolaştım. İlk defa yürüyüş bandında antrenman yaptığımda, bir dakikanın ardından bitkin haldeydim.

Tennis Magazin: Sana kimler yardımcı oldu?

Lisicki: Florida’da Nick Bollettieri’nin yanında tekrar antrenmanlara başlamadan önce, Berlin Hohenschönhausen’deki Olimpik merkezde sıkça yüzdüm ve moral depoladım. Orada sürekli benimle aynı şeyleri yapan atletler vardı. Britta Steffen ile yaptığım konuşmalara fazlaca ihtiyacım vardı. Ayrıca bir Amerikan futbolu oyuncusu olan Drew Brees’in biyografisini okudum. Oldukça kötü bir omuz sakatlığı geçirmiş ve herkes ona kariyerinin bittiğini söylemiş. Ama o daha güçlü şekilde geri dönmeyi başarmış.

Tennis Magazin: Sen de öyle. Bu savaşçı ruhun nereden geliyor?

Lisicki: Bu bende her zaman vardı. Dresden’deki Almanya şampiyonasında yarı finalde 3-5, 0-30 gerideydim. Maç topu çevirmem gerekti. Sonunda turnuvayı kazandım. Pek çok kez bu tür şeyler yaşadım.

Tennis Magazin: Rahatlamak için neler yapıyorsun?

Lisicki: Müzik dinlerim. Black Eyed Peas ve Eminem dinliyorum. “Not Afraid” en sevdiğim şarkıdır.

Tennis Magazin: Nasıl bu kadar iyi servis atabiliyorsun?

Lisicki: Hiçbir fikrim yok. Servis atmaktan her zaman keyif aldım. Bütün yaptığım topu yukarı atmak ve ona vurmak.

"Fräulein Bum-Bum", başarısının sırrını bu röportajdaki son cümleyle güzel özetlemiş. Eğer yedi hafta boyunca koltuk değnekleriyle dolaştıktan sonra dahi, bu oyunu yeniden oynayabilmek için önünüzde duran bütün fiziksel ve mental zorluklara katlanacak güce sahipseniz, geriye yalnızca topu yukarı atmak ve ona vurmak kalıyor.

Kaynak:

Frankfurter Allgemeine Zeitung, 17 Nisan 2011
Tennis Magazin, Ağustos 2011 sayısı

4 Ağustos 2011 Perşembe

Nole, Conan Show'da



Nole'un talk show turu devam ediyor. Jay Leno'dan sonra bu kez Conan O'Brien Show'da. Sırada David Letterman var sanırım :)

Bu sefer daha eğlenceli olduğu kesin..

Şaşkın Bojana


Bu hafta oynanan WTA San Diego turnuvasına katılan Sırp Bojana Jovanovski küçük(!) bir yanlışlık sonucu kendini turnuvanın oynanacağı kente 1.500 kilometre uzakta bulmuş.

Bu küçük hatanın sebebi aynı isimli şehirler. Turnuva Carlsbad, California'dayken Bojana Carlsbad, New Mexico'ya gitmiş. Geceyi New Mexico'da geçiren Bojana, ertesi gün ilk uçakla turnuva şehrine uçmuş ama maça ancak yarım saat kala yetişebilmiş. Sonuç üç sette kaybedilen bir maç.

Yaptığı hatayı anladığındaki halini çok merak ediyorum :) Yanlış havaalanında bir 15 dakika bekledikten sonra turnuva görevlisini aramış görevliler biz de seni arıyoruz nerdesin diye sormuşlar, Bojana burda bekleyen tek kişi benim demiş =)

3 Ağustos 2011 Çarşamba

Nole, Jay Leno Show'da





Nole'un Jay Leno'ya çıkacağını duyduğumda epey sevinmiştim, güzel şov olur diye düşünmüştüm ama çok sıradan geçmiş. Sanki Leno da pek iyi hazırlanmamış gibi.

2 Ağustos 2011 Salı

Hello! Nole & Jelena


Nole ve Jelena Sırbistan'ın Hello! dergisinin son sayısında birlikte yer almışlar. Seviyorum bu ikiliyi, hatta Nole için sevgilisi yüzünden kıskanmadığım ender tenisçilerden diyebilirim  =)

1 Ağustos 2011 Pazartesi

Haftanın Şampiyonları



ATP Los Angeles
Ernests Gulbis def. Mardy Fish 5-7 6-4 6-4

WTA Stanford
Serena Williams def. Marion Bartoli 7-5 6-1

ATP Gstaad
Marcel Granollers def. Fernando Verdasco 6-4 3-6 6-3

WTA College Park
Nadia Petrova def. Shahar Peer 7-5 6-2

ATP Umag
Aleksandr Dolgopolov def. Marin Cilic 6-4 3-6 6-3