30 Haziran 2011 Perşembe

Bayanlarda Yarı Final Heyecanı


Wimbledon’daki ikinci Perşembe bayanlar yarı final günüydü. İlk maç turun bu sene en formda isimlerinden Azarenka ve Kvitova’yı karşı karşıya getirdi. Oyuna hızlı başlayan 8 numara erken servis kırmayı buldu.5.oyunda kortta yankılanan siren sesleri 40-0 öndeki Petra’nın dikkatini dağıttı ve Azarenka skoru beraberliğe getirdi. Acaba Petra sirenin azizliğine mi uğrayacak derken Çek raket toparlanarak oyunu almayı bildi ve Vika’nın sonraki servisini de kırarak double-break ‘i yakaladı. Set için servis kullandığı oyunda üst üste aceler bulan Petra sete noktayı koydu: 6-1. 2.sette ise üst üste 7 puan alan Vika servisi kırdı ve 2-0 öne geçti.Sonraki oyunda kurtardığı servis kırma puanıyla tekrar güven kazandı ve 3-0 ı buldu.setin ilerleyen oyunlarında Vika’nın double break şanslarını değerlendirememesiyle 8 numara acaba geri döner mi diye düşündüysek de Belaruslu seti aldı:6-3. Final setinin ilk oyunundaysa Azarenka’nın 2.servis problemi gün yüzüne çıktı ve Çek raket erken servis kırmayla avantajı eline geçirdi.4.oyunda Azarenka 2 servis kırma şansını değerlendiremedi ve Kvitova üst üste bulduğu 4 puanla skoru 4-1 yaptı.Final setinin ilerleyen oyunlarında da rakibinin servisini kıramayan Vika maç puanında yaptığı çift hatayla ilk finalisti belirledi.Zaten 40 winnera karşılık sadece 9 winner üreten Azarenka’nın maçı kazanması mucize olurdu. Tabi bunların yanında solak Kvitovanın kullandığı ‘Nadal servislerini’ de unutmamak lazım. Bakalım Petra Ann Jones ve Martina Navratilova’dan sonra Wimbledon’ın 3. solak şampiyonu olabilecek mi?



İkinci yarıfinalde ise turnuvanın Azarenka’nın da elenmesiyle en büyük favorisi Sharapova ile senenin flaş ismi Lisicki karşılaştı. Maça hızlı başlayan genç Alman Sharapova’nın çift hatalarla adeta gümüş tepside sunduğu oyunu da alarak ilk sette skoru 3-0 yaptı.5.oyunda Rus yıldız maça girdi ve turnuva boyunca görmeye alışıkın olduğumuz bazukaları yollayarak servis kırmayı geri aldı. Bu oyundan sonra Maria servisleri toparlayıp sete iyice ısındı ve oynanan 7 oyundan 6 sını alarak seti kazanmayı bildi. Masha fırtınası ikinci sette de sürdü ve 4 kere servis kırdığı bu seti de 6-3 ile alarak Lisicki’yi 2-0 geçti. Yarı finale kadar 44 ace atan Lisicki’nin bugün ace atamaması da maçla ilgili en dikkat çekici detaydı. Masha’nın geri dönüşüyle kortlarda hem göz hem tenis ziyafeti yaşanıyor. Ne diyelim Sharapova’nın kendisini çok rahatlattığını söylediği nişanlısı Sahsa’yı umarız kortlarda görmeye devam ederiz. Bu arada yayınla ilgili küçük bir not: Wimbledon rejisi Martina Navratilova’yı özlemiş gibi duruyor. Ne de olsa iki maçta da neredeyse oyuncular kadar Richard Branson’ı ve onu gördük:) Bakalım Masha cumartesi günü 3.5 yıllık Grand Slam hasretine son verebilecek mi?

29 Haziran 2011 Çarşamba

2 çeyrek final 1 büyük sürpriz


Wimbledon’ın 10.gününde erkekler çeyrek finallerinin ilk maçlarını geride bıraktık.Günün merkez korttaki ilk maçında, ekselansları Federer Fransızların çılgın çocuğu Tsonga önündeydi.Kortların Muhammed Alisi 6 kez şampiyon önünde maçın ilk setine giremedi.10 dakikada 3-0 geriye düşünce deyim yerindeyse sudan çıkmış balığa döndü.E tabi Federer gibi bir önde koşucuya özellikle çim kortta böyle bir avantaj verirseniz seti almanız neredeyse imkansız.İkinci setteyse alışkın olduğumuz ve sevdiğimiz mücadeleci-sempatik kimliğiyle Tsonga vardı.Ama tiebreakte ne olduğunu anlayamadan 5-0 olunca skor, Fedex bu seti de hanesine yazdırdı.Üçüncü sette Tsonga acaba pes eder mi diye düşündüysek de servis kırınca güveni tekrar geldi ve setin son oyunu sıkıntılı da olsa maçı 4.sete götürdü.Bu andan itibaren kortta adeta bir Tsonga fırtınası vardı.Federer’in de birden oyundan düşmesiyle final setini gördük.Bu sette de servislerinde çok sağlam duran Tsonga maçı kazandı ve 2011 Wimbledon’ın en büyük sürprizine imza attı.Bu maçtan sonra Wimbledon’ın tadı kalmadı gibi artık..

Aynı anda 1.kortta oynanan maçta ise beklenen oldu ve Nole maçı genç Tomic karşısında 3-1 kazandı.Avusturalyalı ilk sette oyuna giremeyince Novak 6-2 ile seti aldı.İkinci sette Bern direnç gösterip seti aldıysa da 2011 in en formda ismi Sırp yıldız yarıfinalde Tsonga’nın rakibi oldu.

Rüya gibi yarı final



Başımıza taş yağacak, dün gece bahsettiğim yarı final dörtlüsü kazasız belasız kazanıp birbirleriyle eşleştiler. İşte şimdi WTA'yi tekrar sevmeye başladım..

İlk korta çıkan Masha oldu ve Cibulkova'ya nefes aldırmadan maçı bitirdi. Ardından Lisicki, ikinci sette maç için servis atarken choke'lasa da yorgun gözüken Bartoli karşısında final setini rahat aldı.

Geçen senenin yarı finalistleri bu kez yarı final için karşı karşıya gelirken Kvitova ikinci set tie break'inde adeta saçmaladı. 4-1 öne geçip, şanslı bir lob puanını kaybettikten sonra 3-4 tane üstüste forehand hatasıyla seti hediye etti ama o da Lisicki gibi rahat bir final seti çıkardı.

Ve son olarak korta çıkan Vika, ilk oyunu kaybettikten sonra önce bir yağmur diye mızmızlandı neyse ki yağmur şiddetini arttırdı da haksız çıkmadı. Merkez korta taşınan maçta o da Masha gibi rahat bir galibiyet çıkardı.

Final için şanslı görünen taraf Masha ve Vika. Yine de ne olursa, kim kazanırsa kazansın ben üzülmicem. Gönlüm tabii ki Masha'dan yana..

27 Haziran 2011 Pazartesi

Erkekler Çeyrek Finalleri


Erkeklerde de adım adım bildiğimiz dörtlüye doğru gidiyoruz. Günün maçı olarak baktığımız Del Potro - Nadal maçı belki tenis olarak iyiydi ama istediğimiz drama dozunu alamadık. 
Rafa'nın ilk üç sette tek bir servis dahi kıramadan iki set almış olması maçı bitiren taraf oldu adeta. Günün maçı ise kuşkusuz Lopez - Kubot maçıydı. İki set geriye düşen Lopez, önceki turlardaki servis performansına yaklaşınca maç da doğal olarak döndü. 4 saat 18 dakika süren maçı kazanan Lopez, böylelikle Murray karşısında az olan şansını da kaybetmiş oldu.

Murray de beklentimin aksine oldukça temiz bir maç çıkardı. Prens William ve yeni prensesimiz Kate Middleton'da maçı izleyenler arasındaydı. Murray maç sonu röportajında geleceklerini bilseydim traş olurdum diyerek sempatiklik hanesine +1 puan yazdırdı. Üstüne bir de gidip yanlarına kusura bakmayın biraz terliyim demiş :) Bu arada Kate'de hakkaten prenses be kardeşim, onu görünce hayata küsüyorum :)

18'lik Tomic'de tarih yazıyor, Malisse'yi üç sette rahat geçti ve 1986 Boris Becker'den bu yana Wimbledon'da çeyrek final gören en genç oyuncu olmayı başardı. Maalesef Djokovic karşısında şansı yok..

Roger'da turnuvadaki ilk setini Albay'a kaybetti. İlk sette servis kırma şansı dahi elde edemeden tie break'te kaybedince nooluuyor dedik ama çabuk toparladı majesteleri. Tsonga'yla güzel bir maç oynayacak..

Kadınlar Çeyrek Finalleri


Wimbledon kadınlarda dördüncü tur maçları sürprizlerle tamamlandı, günün sonunda Serena, Venus ve Wozniacki turnuvaya veda eden isimler oldu.

Williams'ların ne kadar hazır oldukları tartışılırdı zaten ama özellikle Venus'ten daha iyisini bekliyorduk. Pironkova geçen sene olduğu gibi Wimbledon'da tarih yazmaya devam ediyor. Sezon boyunca yokları oynayıp burada patlaması da ayrı bir hoş. İşin enteresan yanı geçen sene de Venus'ü aynı skorla geçmişti.

Bartoli'den açıkçası bir galibiyet bekliyordum, her ne kadar hazetmesem de çim kortta hiçte fena oynamıyor. Tabii bugünkü galibiyetinde Serena yetersiz ayak hareketleri, sağa sola savrulan basit hatalarıda fazlasıyla yardımcı oldu.

Bir ilginç sonuç da Cibulkova'dan geldi, Caro'yu yenmesini pek olası görmüyordum ama zorlu üç set sonunda yenmeyi başardı. Ne diyelim Caro utansın kendinden artık.

Çeyrek final eşleşmeleri beni hem heyecanlandırıyor hem de korkutuyor. Heyecanlandırıyor çünkü çok sevdiğim isimler finale çok yakın, ama bir yandan da hiç olmayacak bir final de karşımıza çıkabilir.

Olur da Sharapova / Lisicki vs Azarenka / Kvitova şeklinde bir yarı final ve final tablosu oluşursa, kim kazanırsa kazansın sevinirim.. Tabii Sharapova kazanırsa ayrı =)

26 Haziran 2011 Pazar

Sıradaki hangisi?




Wimbledon'da tatili saymazsak 7. sayarsak 8. gün prgramı açıklandı. Dikkatleri üzerine çeken maç Nadal ve Delpo arasında merkez kortta oynanacak olan 4. tur maçı. Yukarıdaki soruyu sormamıza sebep ise Delpo'nun 3.tur'da seyircilere ayakkabılarını fırlatması. Kokuyor olabilmesinden hiç mi çekinmedi bilemiyorum ama kafa-göz yarabileceğini göz ard etmemeliydi sempatik Arjantinli. Bakalım Nadal ile oynayacağı maçtan sonra neler fırlatacak?




Normalde Wimby'de yağmur yağması en nefret edilen hadise değil mi? Benim için değil. Nadal tşörtünü çıkarıp ay üzerinde sekercesine kaçacaksa değil. Yağsın.


Açıklanan programda Serena için bir de kötü haber var. Kendisi yine Merkez Kortta değil. Lanet olsun dostum. Nadal ve Federer 1 numaralı korttan uzağını göremezken bu zavallı amerikalı kıza çektirilen nedir? Ovv şet!

Bu Hafta Ne Giysem?

Wimby'de ilk hafta geride kaldı malumunuz. Turnuvada kim ne giymiş bir göz atalım. Kim sınıfta kaldı kim geçti?:)



Yorumlamaya Bethanie ile başlayayım dedim. Aslında kapanışı onunla yapmak daha mantıklıydı ama neyse:)
Zaten bu bayanın giydiği kıyafetler malumunuz biraz şey...Farklı. Bu kez de durum değişmedi. Allah'tan leopar desenli filan giyemiyor Wimbledon'da kurallar gereği. Swet'indeki beyaz tennis topları, püsküller dikkat çekici ki hanım ablamızın da niyeti o yönde zaten. Ben yine de kendisine yakıştırdığını düşünüyorum. Bir de utanmadan puan vericem kendisine. 10 üzerinden 5,5.




Azarenka sadeliği seviyor zaten. Saçındaki bantta artık klasiği oldu ama ben hala sevemedim o bantı. 10 üzerinden 6.







Aslında Halep'te eleştirilecek bir yan yok. Yani klasik adidas çizgisinde. Fotoğrafını buraya almamın nedeni geçirdiği ameliyatın güzel görünmesine yaptığı artı etki. Göğüs küçültme ameliyatından sonra gerçekten gözü rahatsız etmiyor hatta sevimliliğe terfi etti diyebilirim. 10 üzerinden 4.

Serena ablamızın da bir tarzı var malum. Kalçalarını olduğundan 2 kat daha büyük gösteren eteklerden vazgeçmiyor. Kendisine yakıştırıyor yine de. Kıyafetin göğüs detaylarını sevmedim. Kolejli süveteri havasında. 10 üzerinden 5,5.

Abla Venüs'ün ilginç kıyafetleri kortlara geri döndü. Fotojenik olmayan bir kıyafet ama çıplak hissi veren kıyafetinden kat kat iyidir. 4,5.



Lisicki'nin kıyafeti de sade ama ayak bileklerindeki bantlar da onun farklılığı. Zaten kızımız güzel, yakışıyor vesselam. 10 üzerinden 5.



Bartoli etekleri hareketli kıyafetleri seviyor. Hoplayıp zıpladıkça tiril tiril olmasından hoşlanıyor sanırım. Yerinde de duramıyor tabi. Topladığı saçlarını da örse filan hiç fena olmaz hani. 4,5.


Krilenko ne giyse üzerinde asil duruyor. McCartney'den ayrıldıktan sonra klasik adidas'tan fazlasını giymedi ama yine güzel, yine asil. Puanı 6.



Bu sene bana göre Stella McCartney biraz tembellik ediyor. Krilenko'ya hazırladığı kıyafetler daha bir güzeldi ama Woz için tasarladıklarını, üzerinde fazla uğraşılmamış buluyorum ben. Elbisenin üst kısmı göz yoruyor, alt kısmının dümdüz inmesinin yanında. Zaten kızımızın üst kısmı kalın. Alt tarafı hareketli kıyafetler daha çok yakışır kendisine diye düşünüyorum. Puanım 6,5.

Sharapova'nın bu yıl ki Wimby kıyafetleri geçen yıllara nazaran daha sade, üzerinde daha az uğraşılmış hissi veriyor. Ama tasarım ne kadar sade olursa olsun Masha'nın üzerinde gösterişli bir hal alıyor. Kıyafetin yaka detayını sevmesem de bu kızın üzerinde çuval görsem beğenirim galiba. 7.Ana'ya söylenecek pek birşey yok. Adidas özelikle Ana'ya yakışmayacak kıyafetleri özenle tasarlıyor, üretiyor sanırım. Kıyafet neresinden bakarsan bak kötü. Göbeği varmış izlenimi veriyor ve etek boyu da bir parmak kısa kalmış. Olmamış. 4 .



Skiyavone'ye söyleyecek sözüm yok. O şort olmaktan çıkıp,don olma yolunda büyük gayretlerle ilerleyen şeyini görmezden geleyim diyorum olmuyor, gelmesem başka türlü. Giydiği markanın etekleri de ayrı bir felaket. Balonlaşıyor maç boyunca, paraşüt etkisi yapıyordur bu zıplayan ablamıza, mümkün. Puanım 3.

25 Haziran 2011 Cumartesi

Wimby'de ilk hafta tamamlandı


Wimbledon'da 6. gün özellikle erkeklerde çekişmeden uzak bir biçimde tamamlandı. Dünden yarım kalan maçlarda Del Potro ve Nadal üçer sette rakiplerini geçti.

Djokovic turnuvadaki ilk setini Baghdatis'e kaybederken Federer, Tsonga, Malisse, Ferrer ve Berdych de üçer sette rakiplerini geçti.

Malisse'nin Melzer'i devirmesi belki sıralama bakımından sürpriz ama çimde X-Man'in üstün olduğu bir gerçek. Bir diğer sürprizimsi galibiyet Tomic'den geldi, Soderling Hewitt'i geçti ama ayak iflas etti herhalde..

Dördüncü tur çok güzel eşleşmeleri beraberinde getirdi. Delpo-Nadal, Fish-Berdych, Murray-Gasquet, Tomic-Malisse.. hepsi de beklenenden yakın geçebilir..


Tenis tanrıları sonunda sesimi duydu ve zor da olsa Schiavone kaybetti. Aslında bulunduğu gruptan Makarova'nın çıkmasını beklerken Paszek aradan sıyrıldı ve kariyerinin en iyi Slam derecesini egale etti. Rakibi turnuvanın sürpriz isimlerinden Pervak, kim geçerse geçsin turnuvaya renk katan isimlerden biri olacak.

Caro, Reena, Masha, Lisicki ve Peng fazla zorlanmadan rakiplerini geçerken Schiavone'den sonra ikinci elenmesini istediğim eski Wimbledon finalisti(!) Bartoli, ilk setini kaybettiği maçta Pennetta'yı geçmeyi başardı. Günün sürprizi ise bana göre Cibulkova'dan geldi, gerçi Goerges'in çim performansı çok da iyi değil ama yine de kazanmasını bekliyordum.

Ha birde Ana'da turnuvaya veda etti. Sürpriz olarak mı düşünmeliyim bilemiyorum, ilk iki maçında yalnızca 4 oyun verdikten sonra iki sette yenilmesi elbette sürpriz ama artık ondan ne beklemek gerektiğini bilmiyorum.

Şimdi Masha'nın önünde iki zor maç var. Önce Peng ardından da büyük ihtimalle Caro. Kuranın altında Azarenka'nın yarı finali saçmalamazsa garanti gibi duruyor.

Yarın klasik olduğu üzere maçlar yok, oturun güzel güzel dinlenin, bir haftalık yağmur da yarın yağarsa şahane olur..

Yağmurlu beşinci gün notları


Yine yağmur nedeniyle bir çok maçın aksadığı Wimbledon'da dünden bugüne kalan iki maçta Ferrer, Harrison'u Tomic de Andreev'i 5 sette devirmeyi başardı.

Günün sürpriz sayılabilecek sonucu Feliciano Lopez'den geldi. Aslında çok da büyük bir sürpriz sayılmaz zaten Roddick neredeyse hiç hazırlanmadan geldi, sürpriz olan kısmı Lopez'in etkileyici servis performansıydı.

Günün diğer maçlarında Murray, Melzer ve Gasquet galip gelen taraf oldular.


Günün gerçek sürprizi ise Slam'den slam'e iyi tenis oynayan Tsvetana Pironkova'dan geldi. Geçen sene yarı finalde üç sette kaybettiği Zvonareva karşısında rövanşı iki sette aldı. Şimdi rakip geçen sene çeyrek finalde elediği Venus Williams..

Kendi adıma bir güzel sonuç da Wickmayer'den geldi. Kuznetsova'yı üç sette geçen Belçikalının rakibi Kvitova, pff iki taraf içinde zor ama güzel bir maç olacak.

Azarenka, formda Hantuchova'yı üç sette saf dışı bırakırken, Masha'da Robson karşısında zorlansa da iki sette sonuca gitti. Masha ilk seti 1-4'den çevirmeyi başardı.

Rusların yükselişteki ismi Pervak'ın Petkovic galibiyeti kendisi adına çok önemliydi, biraz istikrar sağlarsa çok yetenekli hatun..

Günün diğer maçlarında da Caro, Petrova, Bartoli ve Peng kazanan isimler oldu.

24 Haziran 2011 Cuma

Gerçekliğin Ötesinde (Andrea Petkoviç Der Spiegel Röportajı - Bölüm 1)


Alman sporu önümüzdeki yıllarda göçmen yıldızların omuzlarında yükseleceğe benziyor. Erkekler futbolunda Mesut Özil'in başarılarından tüm Türkiye haberdar. Pazar günü başlayacak olan FIFA Kadınlar Dünya Kupası'nın ev sahibi Almanya'nın poster yüzü, Kosovalı bir göçmen ailenin kızı olan Fatmira "Lira" Bajramaj olacak. Almanya'nın en iyi kadın tenisçisi ise, henüz altı aylıkken ailesi tarafından Bosna-Hersek'ten Almanya'ya getirilen Andrea Petkoviç.(Not: Henüz yazıyı tamamlamadan Petkoviç'i lanetlemeyi başardım ve onun Wimbledon'a 3. turda veda etmesine neden olduğum için tüm sevenlerinden özür dilerim.)

DER SPIEGEL dergisi bir yıl önceki Amerika Açık turnuvasının ardından, Videoblog'u ve maç sonu dansları ile tenis dünyasında kısa sürede dikkat çeken Petkorazzi ile uzun; ancak okumaya değer bir röportaj yapmış. İki bölümde yayınlamaya karar verdiğim röportajın ilk bölümünde Andrea Petkoviç, profesyonel tenisçi olmaya nasıl karar verdiğini, WTA dünyasını nasıl gördüğünü ve kendini bu dünyanın içinde nasıl konumlandırdığını açıklıyor. Okurken sıkılmamanız için röportajın arasına Petkorazzi'nin meşhur youtube videolarından ekledim, onlara da göz atmanızı tavsiye ederim.

Spiegel: Andrea Petkoviç, Steffi Graf ile aynı noktada olmak senin için bir onur mu, yoksa bu durum omuzlarında bir yük oluşturuyor mu?

Petkoviç: Almanya'nın en iyi kadın tenisçisi anlamında mı? Onur olduğunu söylemek isterim. Ama bu benim için önemli değil. Steffi Graf sıra dışı bir yetenekti, onun yaptıklarını tekrarlamak oldukça zor. Benim amacım kesinlikle bu değil. Benim için her şey başarıdan ibaret değil. Tenis benim için çok daha fazlası.

Spiegel: Nedir o zaman?

Petkoviç: Ben kendimi bir sporcudan önce bir şovmen olarak görüyorum. Tenis kortu benim sahnem. İnsanlar oraya eğlenmek için geliyorlar. Profesyoneller sirki genellikle tek boyutlu. Bense olaya biraz renk katmak istiyorum. Bu mekanın dışındaki insanları da kapsıyor. Eğer bir çocuk: "Andrea harika, onun gibi olmak için tenise başlıyorum" derse, çok şey kazanılmış demektir.

Spiegel: Lisede 11. sınıfı atladın ve lise bitirme sınavını 1.2 ortalamayla geçtin. (Not: Almanya'da en yüksek not 1.0, yani Petkoviç lise bitirme sınavından mükemmele yakın bir sonuç almış.) 2007'nin başından beri profesyonelsin, bunun yanında siyaset bilimi öğrencisisin ve şu anda dünya sıralamasında 35. sırada yer alıyorsun. Almanya'nın en iyi oyuncusu olacağına dair bir beklentin var mıydı?

Petkoviç: Hayır, gençken kendi yaş grubumun en iyi oyuncusu değildim; çünkü benim için her zaman öncelikli olan okuldu. 2003'ün Ocak ayında, 15 yaşındayken, Avustralya Açık Junior turnuvasında son 16'ya kaldım ve bunu başarırken, sonradan dünya bir numarası olacak olan Ana Ivanoviç'i yendim. Sevinçten havalara uçtum ve tenisin yeni süper starı olacağımı düşünmeye başladım. Neredeyse bu tuzağa düşecektim.

Spiegel: Hangi tuzağa?

Petkoviç: Öncelikle durumun yüzeyselliğiyle yüzleşmem gerekiyordu. Benim ilk ona girecek yeteneğim olduğunu söyleyen sponsorlar ve menajerler gelmişlerdi. 15 yaşındayken onların tek amacının, nasıl olursa olsun, para kazanmak olduğunu bilemezsiniz. Okulu bırakmayı planlıyordum. Zaman geçtikçe, önce okulu bitirmenin daha önemli olduğunun farkına vardım.

Spiegel: Senin için okul neden bu kadar önemliydi?

Petkoviç: Her zaman iyi bir öğrenci olmak istemiştim ve okulda pek çok şey öğrendim. Hayatımda tenis oynamaktan daha iyi yapabildiğim pek çok şey var.

Spiegel: Buna rağmen neden profesyonel oldun?

Petkoviç: Bu oyunu seviyorum. Bir maçın içinde öfkeyi, neşeyi, hüznü ve gururu buluyorum. Bazı insanlar uçlarda yaşamak için paraşütle atlıyor, uyuşturucu kullanıyor, bense tenis oynuyorum.


Röportaja kısa bir ara verip, Petkoviç'in 2011 Avustralya Açık'ta çektiği video ile Petkorazzi'nin dünyasına giriş yapalım.


Spiegel: Başlarken şöyle bir yemin etmişsin: Eğer iki yıl içinde dünya sıralamasında ilk 50'ye giremezsem, bırakıyorum. Bu ültimatom niye?

Petkoviç: Ailem hukuk veya tıp okumamı istiyordu. Bu ültimatomu onları rahatlatmak için kullandım. Ayrıca, teniste sıradanlık içinde batmayı engellemek istiyordum. Bütün yıl boyunca 80 ile 90. sıralarda gezinip sürekli olarak bir çıkış anını bekleyen o kadar çok kadın var ki. Aynı hit bir parça yapacağına inanmayı bırakmayan şarkıcılar gibi. Kendimi bu kaderden kurtarmak istedim.

Spiegel: WTA'deki diğer oyuncular seni nasıl karşıladılar?

Petkoviç: Gözleri gerçekten üzerinizde oluyor: Nasıl oynuyor? Bana tehdit yaratabilir mi? Güzel görünüyor mu? Piyasa değeri var mı? Garip bir iş, anlaması da zor; ama büyüleyici.

Spiegel: Tam olarak neyi kastediyorsun?

Petkoviç: Bu kızların böyle çetin ceviz olmaları, durmak bilmeden kendi yollarında gitmeleri gerçekten inanılmaz. Serena Williams, en iyi oyuncu olduğundan emin ve eğer kaybederse sürekli bunun üzerine düşünüyor. Veya Maria Şarapova: Özel yaşamı ve işi arasında bölünmüş durumda.

Spiegel: Bu çevreye uyum sağlamak sana zor geliyor mu?

Petkoviç: Sıralamada zirveye bir anda fırlamak yerine yavaşça yukarı tırmanmak bana yardımcı oluyor. Sabit şekilde ısıtılan su gibiyim, piştiğim zaman neler olacağını görebiliyorum.

Spiegel: Peki nasıl?

Petkoviç: İnanılmaz bir baskı var. Mutlaka bir Grand Slam'den üç gün önce gelip antrenmanları izlemelisiniz. Küfürler, raket atmalar, tam bir çılgınlık. Soyunma odasında biri diğeriyle konuşmaz ve eğer biri güldüyse bu çılgınca bir gülüştür. Turnuva uzadıkça, soyunma odası daha boştur ve baskı da bu nedenle artar. Erkekler bu konuda daha rahat. Güvenilir kaynaklardan aldığım bilgilere göre, çoğunlukla soyunma odasında çıplak dolaşıyorlarmış.

Spiegel: Tenis profesyonelleri nev-i şahsına münhasır karakterlermiş gibi geldi.

Petkoviç: Pek çoğu gerçeğin ötesinde yaşıyor. Bir keresinde oyuncu merkezinde, kasaya geldiğinde sadece pilav parası ödemek için bifteğini pirincin altına saklayan birisini görmüştüm. Bazı profesyoneller küçük şeylere kafayı takıyorlar ve bu yüzden sonu olmayan şekilde şımartılıyorlar. Üçüncü turda turnuvadan ayrılıp, para ödülünün yanında teselli olarak iPad armağan edilenler var. Bu tamamen saçmalık.


İkinci videoda Petkoviç ve arkadaşları Wimbledon'da yağmur nedeniyle verilen arada dur durak bilmeden çalışmaya devam ediyorlar:) Bu arada her iki videoya da renk katan Djoko'nun hakkını teslim edelim.


Spiegel: Tenis oyuncuları neden bu kadar çok şımartılıyor?

Petkoviç: Onları havaya sokmak için. Çılgınca olan ise şu: Ne kadar iyiyseniz, ne kadar çok şeye sahipseniz, o kadar fazlasını elde edeceksiniz. Daha değerli hediyeler, daha büyük otel odaları. Bu İncil(Matta)-etkisi:"Kimin varsa, ona verilecektir, ve o bolluğa sahip olacaktır." Eleme oynayanlar gibi ihtiyacı olanların elinden tutmak yerine. Bu tersine dönmüş bir dünya.

Spiegel: Bir tecrübene dayanarak mı konuşuyorsun?

Petkoviç: Eğer ana tablodaysanız, kural olarak Otel için para ödemezsiniz, eğer eleme turu oynayacaksanız oteli ödemeniz gerekir. Bir keresinde, Berlin'de beş yıldızlı bir otel vardı. Orada kalmayı karşılayamazdım; ancak Almanya Açık sırasında tesislere giden tren yalnızca oradan kalkıyordu. Kendimi bir arkadaşın yanında giden kör bir yolcu olarak yazdırmıştım.

Spiegel: Hayatını tenisten kazanmak için ne kadar iyi olman gerekir?

Petkoviç: Eğer ilk yüzün içindeyseniz, endişelenmenize gerek yok; ancak sonrası için geriye bir şey kalmaz. Bunu başarmak için, en azından beş altı yıl ilk 50'nin içinde olmalısınız.

Spiegel: Neden şu anda bir menajerin yok?

Petkoviç: Çünkü bağımsız kalmak istiyorum. Kendi kendimden sorumlu olmayı istiyorum. Ne istersem onu söyleyebilmem gerekir. Pek çok oyuncu tek bir hizaya getiriliyor ve erotizm üzerinden pazarlanıyor. Bence bu çok banal.

Gerçekliğin Ötesinde (Andrea Petkoviç Der Spiegel Röportajı 2. Bölüm)

Dördüncü günün ardından


Wimbledon'da 4. günü de geri bırakırken, yağmur nedeniyle maçlara kısa aralar verilse de bir çok maç zamanında tamamlanabildi.

Erkeklerde ikinci tur üç maç dışında tamamlanırken günün sürpriz sayılabilecek sonuçları Almagro ve Lu'dan geldi. Lu, Troicki'yi üç sette geçerken, Almagro'da Isner'i üçü tie break'te biten dört setle mağlup etmeyi başardı.

Günün en iyi maçı ise eski Wimbledon şampiyonu Lleyton Hewitt'le Robin Soderling arasındaydı. Açıkçası ilk turda yaptığı basit hata sayısı ve ayak parmaklarındaki sakatlık sebebiyle Soderling'den çok Hewitt'i maça yakın taraf olarak görüyordum. Beklediğim gibi de başladı ama üçüncü setteki kritik anlarda Soderling galip çıkınca maçın da seyri değişti. Final setinin başında servis kırarak avantaj sağlasa da Hewitt sonrasında servisine tutunamayınca maç yine dengeye geldi. Sonunda galip çıkan üstün bir forehand performansı gösteren Soderling oldu.

Maçta çok güzel enstantaneler yaşandı. Hewitt'in özlediğimiz come on'ları, Avustralyalı taraftaların Eye of the Tiger melodisiyle gösterdikleri destekleri görülmeye değerdi.

Seri başı raketlerden Federer, Djokovic, Tsonga, Del Potro, Baghdatis, Youzhny'de galip gelen diğer bir kaç isim oldu. Gonzo'nun uzun süren ayrılıktan sonra böylesine performans göstermesi de turnuvanın kayda değer notlarından birini oluşturuyor. Üçüncü turda Tsonga'yla kim daha sert vuracak yarışına girebilirler.


Kadınlarda da ikinci tur maçları dört maç dışında tamamlandı. Serena ilk turda olduğu gibi yine savaşçı kimliğini korta yansıtarak Halep karşısında geriye düştüğü maçı çevirmeyi başardı.

Günün belki de en önemli sonucuna Sabine Lisicki imza attı. Son 2 Grand Slam'de final oynayıp, Fransa'da şampiyon olan Na Li'yi final seti 8-6 biten maçta, devirmeyi başardı. Ivanovic'de çaktırmadan çok rahat maçlar çıkarıyor, bakalım Radwanska'yı turnuva dışına iten Cetkovska karşısında neler yapacak.

Kuznetsova, Pennetta, Goerges, Gajdosova, Kirilenko, Wickmayer ve Cibulkova kazanan seribaşları arasında yer alırken Pavlyuchenkova basit hata makinesi gibi çalıştığı maçta Petrova'ya yenilmekten kurtulamadı.

Üçüncü tur maçlarına şöyle bir göz gezdirirsek; Hantuchova-Azarenka ve Gonzalez-Tsonga maçları turun öne çıkan güzel eşleşmeleri..

22 Haziran 2011 Çarşamba

Beklenen Eşleşme Yalan Oldu


Nadal için güzel bir Wimbledon testi, Raonic için de iyi bir büyüme testi olacaktı. Ama olmadı. Eşleşmeler belli olduktan sonra merak uyandıran olası bir Nadal - Raonic maçı, Raonic'in Muller karşısında ilk sette, hem de bir break öndeyken sakatlanması sonucunda maçtan çekilmesiyle birlikte, başlamadan bitti. Böylece biz de, güzel bir üçüncü tur mücadelesinden olduk.

Bu maçta Nadal'ı, iyi bir servisçi ve güçlü forehand'i olan, hem de üzerinde bir baskı hissetmeyen genç bir yetenek karşısında ve de en önemlisi, çim kortta görme fırsatımız olacaktı. Geçen yılki Philipp Petzschner karşılaşmasında ne kadar zorlandığını hesaba katarsak, sadece oyun olarak değil, sonuç olarak da ilginç şeylerle karşılaşabilirdik. Raonic gibi bir yeteneğin de ilk kez önemli bir organizasyonda, hem de karşılaşabileceği en zor rakete karşı nasıl reaksiyon göstereceğini merak ediyordum. Raonic'in malum dört favori arasından hiçbiriyle oynayamadan turnuvadan elenmesi, turnuva için de bir kayıp. 2011 Wimbledon'unun parlayan yıldızı olma ihtimali dile getiriliyordu, yalan oldu.

Neyse, böyle turnuvalar sürpriz kahramanları olmadan eksik gibi geliyor bana. Bu eksiği giderebilecek birkaç raket var elbette, ama ben şimdilik Dimitrov'u bu gözle izlemeyi tercih edeceğim. Yetenek kesinlikle var, ama ciddiyet eksik.

20 Haziran 2011 Pazartesi

Wimbledon start aldı


Sezonun üçüncü Grand Slam'i Wimbledon tüm heyecanıyla başlarken ilk güne damgasını vuran tabii ki yağmur oldu. Akşam saatlerine kadar iyi geldi hava ama sonrasında yağmur başlayınca anca merkez kort maçları tamamlanabildi.

Erkeklerde seri başı raketlerden elenen ilk isim Thomaz Bellucci oldu, çim kortta oynamayı iyi bilen Schuettler karşısında üç setlik bir mağlubiyet aldı.

Son şampiyon Nadal açılışı Russell karşısında ilk setinde biraz tökezlese de üç sette kazanmayı bildi. Murray ise ilk setini anlamsızca pasif oynayarak kaybettikten sonra kendine gelebildi. Herhalde benim ölüm bile bu maçı kazanır diye düşündü ama kendisi daha o seviyeden iki gömlek aşağıda.

Geçen senenin finalisti Berdych de rahat bir maç çıkarırken; Monfils, Wawrinka, Lopez, Fish, Raonic ve Gasquet'de üç sette kazanan diğer isimler oldu.

Günün beş sete giden maçlarında Benneteau Bemelmans'ı, Sweeting'de Andujar'ı devirmeyi başardı.


Kadınlarda Venus Williams açılışı Amanmuradova karşısında rahat bir galibiyetle yaparken, Vera ve Kuznetsova rakiplerine birer set bırakarak kazanmayı bildi.


Kura değerlendirmesinde tenis tanrılarına yalvarıyorum Dokic kazansın demiştim ama onlar bir kez daha Schiavone'nin yanında yer aldılar, hatta bir değil iki kez.. Önce ikinci seti alıp momentumu lehine çeviren Dokic'e yağmur engelini ardından ilerleyen turlardaki olası rakibi Makarova'yı eleyerek resmen Schiavone'ye kıyak geçtiler..

Rusların yükselen isimlerinden Pervak, Peer'i geçerken Kanepi de turnuvya veda eden seribaşları arasında yerini aldı.

İlk günün özeti böyleyken, yarın da önce güneşli bir hava ardından yağmurla ikinci randevu bizi bekliyor olacak.

Haftanın Şampiyonları


ATP Eastbourne
Andreas Seppi def. Janko Tipsarevic 7-6(5) 3-6 5-3 ret.

WTA Eastbourne
Marion Bartoli def. Petra Kvitova 6-1 4-6 7-5

ATP Hertogenbosch
Dmitry Tursunov def. Ivan Dodig 6-3 6-2

WTA Hertogenbosch
Roberta Vinci def. Jelena Dokic 6-7(7) 6-3 7-5

Bahisçilere Göre Wimbledon


Hıncal Uluç, rahmetli Cüneyt Koryürek için güzel bir örnek verirdi: Cüneyt ağabey için olimpiyatlar atletizm demektir, atletizm de 100 metre. Bu mantıkla, çoğu insan için de tenis, Grand Slam demektir, Grand Slam da Wimbledon. İşte tenisin birçok kişiye göre bu en değerli on beş günü geldi çattı, şimdi söz tenisçilerde.

Söz tenisçilerde ama, biz sözü onlara vermeden önce yine onlar hakkında atıp tutmaya, ahkam kesmeye son bir kez daha devam edelim. Bunu yapmak için de, bahis şirketlerinin açıkladığı şampiyonluk oranları bulunmaz bir nimet.

Bahis şirketlerinde vefa yoktur, onlar sadece para kazanmaya bakarlar ve profesyonel olmalarından dolayı da, bunda bir gariplik yok. Ancak bu turnuva için, bana göre bir vefa gösterisi yapmışlar ve her ne kadar üç numaralı seri başı olsa da, bu turnuvanın gerçek kahramanını bir numaradan favori göstermişler. Tabii ki bunda geçmiş yıllardaki dominasyonunun etkisi var ama, Roger Federer'i bence yeniden bir numaralı favori haline getiren, Roland Garros'taki diriliş sinyalleri. Zaten bu turnuvada da kendinden bekleneni veremezse, kendisi için söylenen, "artık onun devri geçti" tezini büyük ölçüde doğrulamış olur. Çünkü burası onun evi ve o, fena olmayan bir form grafiğiyle, bunun yanında da tahminimce büyük bir seyirci desteğiyle burada olacak. Bu etkenler sayesinde, şampiyon olmasına bire üçlük bir oran verilmiş ve kıl payı da olsa bir numaralı favori.

İki numaralı favori Rafael Nadal. Federer ile çok yakın oranlar verilmiş kendisine. İki hafta önce çimde bir mağlubiyet aldı ama bu bana göre hiçbir şekilde gösterge değil. Nadal son şampiyon olarak geliyor turnuvaya. İçimden bir ses onun bu turnuvayı kazanamayacağını söylüyor ama, haydi hayırlısı bakalım. Eğer olur da Federer ile eşleşirse, Federer'i kesin favori olarak görüyorum karşısında.

Üç ve dört numaralı favoriler Djokovic ve Murray. Kendilerine sırasıyla bire dört ve bire yedi oranları verilmiş. Murray yine seyircisini sevindirmeye bakacak, Djokovic de seri sonrasında nasıl bir reaksiyon gösterecek, merak konusu. Ben kaldığı yerden devam edeceği kanaatindeyim.

Aslına bakılırsa Roland Garros'takine benzer bir tablo var karşımızda. Yine bu dörtlü ile arkasından gelenler arasında epey fark var. Sadece bu sefer bu dörtlünün kendi aralarındaki sıralamada değişiklik var o kadar.

Bu isimlerin arkasından bire altmış yedilik yüksek oranlarla Del Potro ve Roddick geliyor. Onlardan sonra da kopuyor zaten oranlar. Del Potro ile Roddick'e aynı şansın verilmesi kesinlikle bir hata çünkü, Roddick'in hiçbir şansı olduğunu düşünmüyorum ben. Federer ile oynadığı Wimbledon finalinden sonra, adeta kendisine reset attı. Oyun tarzı olarak bambaşka bir profil sergiliyor o günden bu yana. Ve karşısına çıkacak olan ilk dişli rakete eleneceğini düşünüyorum. Del Potro ise, şu an için turnuva favoriliğinden çok, karşılaşılması tehlikeli bir rakip görüntüsünde.

Geçen senenin finalisti Berdych ile ondan önceki senenin finalisti Soderling'e bire yüz birlik oranlarla eşit şans tanınmış. Berdych için normal bu oran da, ben yine de Soderling'e dikkat edilmesinden yanayım. Eğer mental olarak hazır olursa, bu turnuvada yenemeyeceği isim yok bana göre. Ama maç içerisindeki mental açıdan yetersizliği ve kendisine olan güvensizliği (özellikle Federer ve Nadal karşısında) bariz bir şekilde ortaya çıkıyor. Bu dezavantajı onun turnuva kazanmasına çok ciddi bir engel. Yoksa turda beşinci sırada bulunan bir isme, bu kadar az şans tanınması normal değil.

Oranlar ile ilgili son dikkat çeken nokta ise, Milos Raonic'e pek çok tecrübeli ve kalburüstü tenisçiden daha fazla şans tanınmış olması. Genç tenisçi, anlaşılan otoritelerin dikkatini çekmeyi başarmış. Bu turnuvanın özelinde bir yıldız olarak parlayabilir. Dördüncü turun ötesinde alacağı her sonuç, ona bu unvanı getirir. Zaten bu sonucu alabilmek için de, araya bir Nadal galibiyeti sıkıştırması lazım ki bu, zaten adamı tek başına yıldız yapar.

Durum ana hatlarıyla böyle. Öndeki dörtlü ile arkasından gelenler arasında bariz bir fark var ama burası Wimbledon. Her zaman için sürprize açık bir yer ve onu bu denli heyecanlı yapan da bu özelliği zaten. Özellikle güçlü servisli ve yeni nesil tenisçi imajına uyan oyuncuların kendilerini gösterebilmeleri için en uygun Grand Slam burası. Son iki sene, Soderling ve Berdych gibi isimler de zaten bu özellikleri sayesinde parladılar burada. Bakalım bu senenin kazananları-kaybedenleri, parlayanları-sönenleri kim olacak? Daha ilk turdan müthiş eşleşmeler var, takip etme olanağı bulanlar için harika bir iki hafa var önümüzde. Herkese iyi seyirler!

19 Haziran 2011 Pazar

Wimbledon 2011 Erkekler Kurası


Erkekler kurasında da şu sıralar hangi turnuva olursa olsun top 4'ün yarı finalde eşleşmesine kimse engel olamayacak gibi duruyor.

Rafa turnuvayı Russell karşısında açarken çok da temiz bir çeyrekte olduğunu söyleyemicem. Üçüncü turda Raonic'le enteresan bir maç oynayabilir. Enteresan diyorum çünkü RG ilk turunda Isner gibi büyük bir servise karşı iki set vermesi çim için soru işareti yaratıyor. Raonic bu anlamda tehlikeli bir isim ama söz konusu 5 setlik maç oldu mu pek ihtimal vermiyorum. Dörtte ise büyük ihtimalle Del Potro çıkacak. İşte o maç izlenir..

Çeyreğin altında geçen senenin finalisti Berdych yer alıyor, açılışı kolay da ikinci turda Benneteau'nun tersi pistir. Burada güzel eşleşmeler var. İlk turda Verdasco/Stepanek, ikinci turda Fish/Kohli.

Nadal'ın tarafında yer alan isim Murray oldu. İkinci çeyrekte Andy'nin önü dörde kadar açık. Dörtte büyük ihtimalle Gasquet/Wawrinka galibiyle oynayacak ki Gasquet'i daha şanslı görüyorum. İlk turdaki Ljubicic/Cilic maçı da tenis zevki adına uzak durun maçı olmuş.

Çeyreğin altında eskiyi mumla arayan Roddick yer alıyor. 2009 finalinde Roger'a kaybettiği maç bana göre kariyerinin tartışmasız en iyi performansıydı, ama geçen iki senede buna yakın bir performans hiç göremedik. Yine de önü en azından üçe kadar açık. İkinci turda olası Clement/Tipsarevic maçı güzel olur. Ama Tipsy'nin önce Karlovic'in füzelerini karşılaması gerekiyor.

Geldik Federer'in çeyreğine, RG'de finale kadar oynadığı maçları göz önüne alırsak Wimbledon'ın tartışmasız favorisi olarak ön plana çıkartabiliriz Fed'i. Onu tutabilecek Tsonga dışında tek bir isim dahi göremiyorum, en temiz çeyrek onun.. Burada Isner/Mahut'un yer aldığını da belirtmek lazım, efsane ikiliden bu sefer oldukça sıradan bir maç bekliyorum :)

Son çeyrekte Djokovic'in de önü açık, ikinci turda Anderson'un servislerini karşıladıktan sonra üçüncü turda olası Baghdatis maçı güzel olabilir ama sürpriz çıkması çok çok zor. Çeyreğe kadar rahat gelecektir Nole.

Çeyreğin üstünde ise Soderling yer alıyor. Burada şanssız bir eşleşme ilk turda Nishikori/Hewitt'le gerçekleşmiş. Kim kazanırsa kazansın ikinci turda Soderling'i geçemez diye düşünüyorum. Yine ilk turdaki Gulbis/Tursunov ve geçen sene az daha ilk turda Fed'i eleyen Falla'nın Melzer'le oynayacak olması güzel bir eşleşme yaratmış.

Çok ayrıntılı bakmaya gerek yok, sürpriz çıkması çok çok zor. Murray/Nadal vs Federer/Djokovic finali olacak. Bana kalırsa bu dörtlüden en şanslı olanı kuranın geri kalanı da düşünüldüğünde Federer. İçimden bir ses sanki bu turnuva Federer'in son Grand Slam zaferi olacak diyor. Tabii bunu görmek için öncelikle önümüzdeki iki haftayı ardından en az 1 sezon daha izlememiz gerekiyor.

Wimbledon 2011 Kadınlar Kurası


Beklentilerimin çok uzağında tamamlanan Roland Garros'dan sonra sezonun üçüncü Grand Slam'i Wimbledon kadınlar kurasını değerlendirmek pekte içimden gelmedi. Ancak boş geçmek istemedim. Yine kısa kısa çeyreklere bakalım..

İlk çeyrekte Altın Kız Caro açılışı Parra Santonja'yla yapacak. Dördüncü tura kadar takılacağını düşünmüyorum. Üçüncü turda Jarmila zorlayabilir, dörtte ise yeni gözdemiz ve Caro'nun belalısı Goerges yer alıyor, umarım eşleşirler.

Çeyreğin alt kısmında ise all-time favorim Sharapova, açılışı uzun zamandır ne yaptığından bir haber olduğum Chakvetadze'yle yapacak. Masha bana göre karşısına Williams'lar gelmediği sürece çimde her maçın favorisi olacaktır. Üçüncü turda Safarova, dörtte ise Stosur/Peng galibiyle oynayacak, biraz sıkıntılı bir kura. Burada Masha'dan çok Stosur-Peng maçı dikkatimi çekiyor. Çeyrek final eşleşmesi her halükarda güzel olacak. Caro/Goerges vs Masha/Peng/Stosur.

İkinci çeyrek çok çılgın gerçekten, Wimby'de en az çeyrek final oynamış bir sürü isim yer alıyor; Na Li, Zheng, Ivanovic, Radwanska, Bartoli ve Serena. Çeyreğin üstünde yer alan RG şampiyonu Na Li açılışı zorlu Kudryavtseva'yla yapacak. Zorlu diyorum çünkü çimde acaip maçlar oynamışlığı var Rus hatunun. İkinci turda Lisicki, üçte sakatlık sonrası pek toparlanamayan Zheng gelebilir. Alttan Radwanska/Ivanovic galibi çıkabilir, çeyreğin üstünden kimin geleceği çok belirsiz..

Çeyreğin alt kısmında ise Reena açılışı bu aralar kendini pek tenise veremeyen Rezai'yle yapacak. Reena uzuuuuuun bir aradan sonra kortlara dönüp ilk maçını kazanmış ikinci maçında Vera'ya yenilmişti. Reena'nın ne kadar fit kalacağı çeyreğin geleceğini belirleyecek olan tek faktör. Şansı da yanında dörde kadar rahat..

Üçüncü çeyreğin tepesinde Schiavone yer alıyor. İlk turdan çok umutluyum eski bir yarı finalist, geçen hafta Hertogenbosch'de 9 yıl aradan sonra gelen bir çim kort finali. Tenis tanrılarına yalvarıyorum Dokic kazansın.. O da olmadı üçüncü turda Makarova'dan bir kıyak bekliyorum. Dördüncü tur eşleşmesi enteresan olacağa benziyor Petkovic'in önü açık, karşısına kimin geleceğine tenis tanrıları karar verecek.

Çeyreğin altında geçen hafta Eastbourne'den çekilen Azarenka yer alıyor. Artık onun çekilmelerine alıştık, yemiyoruz.. Her çekildiği turnuvadan sonra acaip bir performans ortaya koyuyor. Burada da öyle olacaktır ama üçüncü turda son 2-3 haftanın en formda isimlerinden Hantuchova karşısına çıkabilir, o da geçen hafta turnuvadan çekildi, onun durumu daha ciddi olacağından burada ne kadar ileri gidebileceği sakatlığına bağlı olacak. Alt kısmın üstünden ise herhalde Pavlyuchenkova dördüncü turu bulacaktır.

Ve geldik son çeyreğe, burada da iyi isimler bir araya toplanmış durumda; Vera, Venus, Kuznetsova, Wicky, Kvitova vs.. Geçen senenin finalisti Vera'nın inişli çıkışlı performansı sürüyor. Serena'yı yenip, Stosur'a abuk bir şekilde kaybetti geçtiğimiz hafta, ancak kurası temiz. Geçen senenin sürpriz ismi Pironkova'yla üçüncü tur maçı yapacak ardından dörtte Venus/Jankovic galibiyle oynayacak.

Üst tarafta ise sürpriz adayım yine Kvitova, ondan çok daha fazlasını bekliyorum. Üçüncü turda her kortta oynayabilen Vinci'yi geçecektir, ardından dörtte Wicky/Sveta galibini de kağıt üstünde geçer diye düşünüyorum. Çeyrek final maçı ne olur bilmem ama geçen seneki yarı finali tekrarlama olasılığı çok yüksek.

Kadınlarda durum böyle, favorim yine Masha ama artık büyük beklentiler içine girmiyorum.

Wimbledon'a Hazırlık Değil, Çin İşkencesi

Öyle bir turnuva düşünün ki; içinde yağmur olsun, rüzgar olsun, sakatlık olsun, erteleme olsun, aynı gün hem yarı final, hem final maçı oynamak olsun, ama bir tek tenis olmasın. Bu turnuvaya da Wimbledon'a hazırlık turnuvası densin, biz de yiyelim.

İngiltere'de oynanan Eastbourne turnuvasından bahsediyorum. Puanlama olarak pek bir önemi olmasa da, oyuncuların çim korta adapte olabilmesi açısından önem atfedilebilecek bir turnuva ancak, Wimbledon'a hazırlanmak için gelin tenisçilerin hazırlanması bir yana dursun, sağlam bir şekilde haftayı kapatabilirlerse kendilerini kupayı kazanmış saydıkları bir turnuva halini aldı Eastbourne. Turnuvada uzun süreli oynayacak olmanın kendilerine vereceği zararı erkenden hesap eden bazı uyanıklar (Tsonga gibi), erken turlarda kendilerini fazla kasmayarak elenmeyi tercih ederlerken, ne de olsa bir turnuva kazanmış olacağız mantalitesinde hareket eden ve puanların çekiciliğine kapılan tenisçiler ise bu işten zarar ederek çıkıyorlar. Cuma gününü yağmur nedeniyle boş geçtikten sonra, cumartesi gününün sabahı yarı final maçlarını, akşamı da final maçını oynayan Seppi ve Tipsarevic'e, Wimbledon'da bu turnuvadan nasıl bir miras kalacak merak ediyorum doğrusu. Tenisçiler bir daha bu turnuvaya katılırlarken iki kere düşünürler, evlerinin arka bahçelerinde duvar tenisi oynayarak hazırlık yapmak daha mantıklı duruyor gibi. He bu arada turnuvadan bu kadar bahsetmişken, Andreas Seppi'nin kazandığını da not düşelim bari.

Haftanın bir diğer turnuvası ise Hertogenbosch'taydı. Orada da yağmur bazı engeller çıkardı ama, en azından orada rüzgar gibi (bana kalırsa tenise yağmurdan daha çok zarar veriyor) bir etken olmadığı için, daha sağlıklı koşullarda bir turnuva oynanabildi. Gerçi burada da bazı tenisçiler günde iki maç yapmak zorunda kaldılar ve bu da formlarını etkiledi ama, en azından İngiltere'dekine benzer şekilde sarkmalar olmadı. Düşük profilli turnuvada Tursunov, finalde Ivan Dodig'i yenerek kupayı kazandı. Wimbledon öncesinde sağlam bir duruş sergiledi Rus oyuncu.

Wimbledon öncesi geride kalan iki haftada oynanan turnuvalarda (London, Halle, Eastbourne, Hertogenbosch) göze çarpan diğer ayrıntılara da kısaca değinelim:

- James Ward: En son Marsel İlhan'la oynadığı Davis Cup mücadelesinde izlemiştim. Tipik bir yeni nesil tenisçi (uzun boy, iyi servis, güçlü forehand) örneği. O zamanlar elinin ayarı pek yoktu ama, şimdilerde daha bir oturaklı oynamaya başlamış. Gözler üzerinde. Wimbledon'un Bernard Tomic'i.

- Andy Murray: London turnuvasını kazandı. Gerçekten formda giriyor turnuvaya. Kaderinde Tim Henman olmak mı var, yoksa bu seyirciye tarihi bir şampiyonluk yaşatmak mı var, göreceğiz.

- Andy Roddick: Çimde bile bu şekilde defansif oynamaya devam ederse, şu anda bulunduğu noktadan daha ilerisini görmesi imkansız. Daha iyisini yapabilecekken ve hatta yapmışken, neden hala bu oyun tarzında ısrar ettiğini anlayabilen beri gelsin.


- Philipp Kohlschreiber: O da bir turnuva kazandı. Ancak Almanların bu başarıları genelde Halle'ye özgü oluyor. Bu performansı Wimbledon'a ne kadar yansıtabilir bilinmez.


- Jo-Wilfried Tsonga: London'da Nadal'ı yendi. Oyunu ciddiye aldığı zaman, ne denli tehlikeli olabileceğini göstermesi açısından iyi bir tecrübe oldu bu galibiyet onun adına.

- Tomas Berdych: Sezon başındaki kadar kötü olmasa da, geçen sezonki performansından oldukça  uzak. Yazmaya gerek yoktu ama geçen seneki finalin hatırına yazmadan geçmeyeyim dedim.

Bu dört turnuva ne kadar iyi bir gösterge olur bilmiyorum. Fakat Wimbledon öncesi kale alınabilecek tek doneler de bu turnuvalardan çıktığı için, biz de bunları dikkate almak zorundayız. Ancak bir dahaki sezonda mutlaka bu yıl olanların tekrarlanmaması için önlemler alınmalı. Çim bir tek İngiltere'de mi var kardeşim.

17 Haziran 2011 Cuma

Pre-Wimbledon Party


Kızlarımızın bir çoğu yine zevksiz kıyafet ve abartılı saç modelleriyle karşımıza çıkmışlar. Bir kaç oyuncu daha vardı da koymaya gerek duymadım.

En ilginç kıyafet tabii ki Mattek-Gaga'dan geldi. Lady Gaga'nın stilisti hazırlamış kıyafetini, ben çimden yapma bir kıyafet bekliyordum, o tenis toplarını tercih etmiş..

Benim beğendiğim kıyafetler -bu işten hiç anlamamakla beraber- Masha, Ana, Pironkova ve Cirstea'nınki oldu. Partinin en kötü giyineni ise açık ara Cornet, arka bahçedeki pazar kahvaltısına katılır gibi giyinmiş.