28 Kasım 2011 Pazartesi

Sezonluk Değil, Ömürlük Sporcu Olabilmek


Şöyle bir düşünüyorum da, tarihte, farklı farklı spor dallarından, kim bilir kaç tane yetenekli sporcu gelip geçmiştir. Hepsi, zamanında sevilimiş, taraftar toplamış, belli başlı başarılar kazanmış ve tarih sahnesinden çekilmişlerdir. Onlarca spor dalında, yüzlerc sporcu öne çıkmış ve yetenekleriyle, kendi zamanlarında isimlerinden bahsettirmişlerdir.

Bunların yanında, bir de sadece kendi zamanlarında değil, bu dünya döndüğü müddetçe hatırlanacak, saygıyla anılacak ve başarılarıyla hafızalara kazınmış sporcuları düşündüm. Bir sürü sporcu yetenekleri ve kupaları ile öne çıkmasına rağmen, konu efsane olmaya geldiği vakit, her spor dalından hemen hemen herkes tarafından üzerinde mutabakat sağlanmış, iki ya da üç isim olduğunu gördüm. Bunlar belki de kendi zamanlarında yetenek olarak yakalanamamış, yenilememiş veya her daim rakiplerini ezip geçmiş isimler değillerdi ama, unutulmaz olmak elbette başka özellikler isteyen bir şeydi.

Farklı spor dallarından çeşit çeşit örnekler verebilmek mümkün. Benim yaşım yetmiyor ama, bir George Best'in kendi kuşağında bıraktığı iz elbette bambaşkadır, fakat iş futbolun efsanesi olmaya geldiği zaman, gözler ya Pele'yi arıyor, ya Maradona'yı. Veya bir Jack Villeneuve'yi pistte ne kadar tutkuyla izlediğimi ben hatırlarım, ancak Formula 1 dendiği zaman Michael Schumacher'den veya Ayrton Senna'dan farklı bir isim düşünebilmek mümkün mü? Allen Iverson'un izleyenlere verdiği heyecan elbette başkaydı, ancak Kobe Bryant hala bir numarayken, Allen Iverson'u hatırlayan var mı? Örnekler daha da çoğaltılabilir, fakat hepsinin ortak noktasını yakalamak için bu kadarı yeterli sanırım. Zaman uzun vadede görevini yapıyor, eleğini kullanıyor ve geriye sadece efsaneler kalıyor.

Lafı nereye getireceğim üç aşağı beş yukarı belli olmuştur, kısa yoldan söyleyeyim o yüzden. Yukarıdaki örneklerin arasına tenisi de ekleyecek olursak, neredeyse on yıl olmuş, bütün isimler değişiyor, rakipler-turnuvalar-sıralamalar değişiyor, ancak geriye yalnızca tek bir isim kalıyor: Roger Federer. Zaman uzun vadede eleğini kullandığı zaman, eleğin üst kısmında kalan hep o. Geçen yıl kortlarda fırtına gibi esen Nadal, bu yıl ortalarda yok. Sezonun ilk yarısında tarih yazan Djokovic, sezonun ikinci yarısında yok. Ama karşılarında onlar varken de, onlar yokken de duran tek bir isim var. Ondaki istikrar, performans ve mental güç, kendisine en zor zamanlarında bile yeni başarılar elde etmesini sağlıyorken, Nadal'ın, Djokovic'in, Murray'in pili belli bir dönem fazla çalıştığı için, erken bitiyor. Şöyle geniş bir açıdan bakıldığı zaman, geride envai eşit sakatlıkla uğraşan bir yığın tenisçi ve hala tüm azmi-profesyonelliği ile turnuva kazanmaya devam eden dev bir adam görülüyor. Daha ne olsun!

Kendimi onun oynadığı tenisi izleme imkanı bulduğum için şanslı sayıyorum. Kariyerinin hemen hemen tümüne tanıklık edebildim. Çoğu diğer spor dalındaki efsaneleri bilenlerden dinleriz, eskileri görmek benim kuşağıma kısmet olmadı, ama benim zamanımın efsanesi de o. Mutlaka Nadal'ın, Djokovic'in ve daha nice tenisçinin damaklarda bıraktığı tatların ayrı ayrı yerleri var, hepsi hafızalarda yer etmiş isimler. Fakat görünen bir gerçek var ki, kortlarda Federer olduğu müddetçe, değişmeyen tek isim de yine Federer olacak.

Çoğu tenisçide çöküşe yol açabilecek bir Amerika Açık finalinden sonra bile, muhteşem bir geri dönüş ile sezona son noktayı koyan yine o oldu ve neden efsane olduğunu bir kez daha gösterdi:

Ekselansları

26 Kasım 2011 Cumartesi

Grup İşleri Böyle İşte

 
En baştan söyleyeyim, sürpriz bir durum yok. Evet, Djokovic'in, Nadal'ın elenmiş olmasına ve Murray'in çekilmiş olmasına rağmen sürpriz yok. Turnuvayı başından beri adam akıllı takip edenler bu sonuçların normal olduğunu zaten görmüşlerdir. Djokovic'in turnuvayı iplemez tavırlarını görenler, Nadal'ın elinden geleni yapmasına rağmen, elinden gelenin şu an için bu olmasını izleyenler ve Murray'in katıldığı son turnuvadan sakat geldiğini bilenler, yarı final tablosuna bakınca şaşırmazlar. Zira ilk dört içinden sadece bir oyuncu (kaldı ki o da dördüncü), ikinci dörtlüden ise üç oyuncunun yarı finale kalması ilk bakışta şaşırtıcı gelebilir. Gelmesin.

İkili averaj olayı değişik bir iş. Türkiye gibi profesyonel olmayı becerememiş, sporcularında yerin dibinde gezinen profesyonellik anlayışı olan ve her daim pis işlerin döndüğüne inanılan bir ülkede, ikili averaj değerlendirilebilir. Zira futbolu baz alacak olursak, bir iddiası kalmamış takımların son haftalarda nasıl yatışa geçtikleri ve maçları önemsemeden mücadele ettikleri herkes tarafından bilinen bir gerçek. Kaldı ki bunu, güya büyük diye tabir ettiğimiz takımlar bile yapıyor. Amaç belli, diğer büyüğü şampiyon yaptırmamak. Bu durumda kazananın, takımların genel averajına bakılmadan, kendi aralarındaki maçlara bakılarak belirlenmesi normal. Böyle üçüncü dünya ülkeleri için geçerli olabilecek bir sistem ikili averaj olayı yani.

Fakat aynı olaya bir de Premier League açısından bakarsak, oyuncular, son maçın son dakikasına kadar ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştıkları ve zaten taraftarları da onlardan bunu istedikleri için (biz de taraftarlar da gerektiğinde takımının maça asılmamasını isteyebiliyor), ortalıkta hiçbir şekilde şaibe iddiaları dönmüyor. Eğer bir takım diğerini son maçta 5-0 yenerse, gerçekten bu skoru hak ettiği için almıştır diye inanılıyor. Bizdeki gibi satış olduğundan değil yani. Böyle bir ortamda ikili averajın zaten bir gereği yok, İngilizler de öyle yapıyor zaten, öncelik genel averajda.

Şimdi sezon sonu turnuvasında, hepi topu üç maç yapılıyor gruplarda zaten. Bu durumda ikili averaj da nereden çıkıyor anlamadım. Bu turnuva, alınan her setin, hatta her oyunun bile bir anlamı olduğu için güzel ve heyecanlı geçiyordu. Şimdi Berdych bey, geldi Ferrer'i yendi ve set olarak geride olmasına rağmen gruptan lider olarak çıktı. Tenisteki profesyonellik anlayışının yüksek olduğunu düşünüyordum, Spor Toto Süper Lig seviyelerinde olduğunu değil. Ferrer'in, Djokovic'i ve Murray'ı 2-0 yenmesinin hiçbir önemi kalmadı bu şekilde. Al sana turnuva.

Bu durumda Berdych'in birinci olarak gruptan çıkmasını geçtim, bu sonuç aynı zamanda turnuvanın en iyi iki oyuncusunun yarı finalde karşılaşmasına yol açtı. Zaten iki ya da üç oyuncunun hakkını vererek mücadele ettiği bu turnuvada, Federer ve Ferrer'in yarı finalde eşleşmesi büyük şanssızlık. Birisi yeniden yükselişe geçen, diğeri de kariyeri adına en yükseklerde gezinen isimler. Tercih yapamıyorum, kim giderse yazık olacak. Al sana ikili averaj!

Diğer yarı final maçı ise Berdych ve Tsonga arasında. Burada Berdych'i daha şanslı görüyorum. Gerçekten isteyerek ve elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışarak mücadele ediyor. Tsonga gibi anlık parlamaları olan bir adam yerine, her daim istekli bir adamın finale çıkmasını tercih ederim. Zaten Djokovic yerine Berdych'in yarı finale kalması daha iyi oldu; bu performansıyla bile Djokovic'in son maça kadar yarı final iddiası olması, turnuvadaki seviyenin nerelerde olduğunu gösteriyordur sanırım.

Bugün saat 16:00 'da Federer ile Ferrer arasında oynanacak yarı final ilk maçı, Ntvspor'umsu kanalımsıdan (onların bu turnuvadaki yayın politikası hakkında ayrı bir yazı yazacağım) canlı yayınlanacak. Ama benim bir uyarım var bu karşılaşmadan önce; bu maçı izlerken sakın yarı final maçını izlediğinizi düşünmeyin, bugün saat 16:00'da sezon sonu turnuvasının finalini izleyeceksiniz ve turnuvanın şampiyonunu bu maçın ardından göreceksiniz. İyi seyirler.

23 Kasım 2011 Çarşamba

Bir tweener da Bob'dan



Bryan biraderlerden Bob tweener lob vurmuş. Çokça görüyoruz artık bu vuruştan ama çiftlerde boş alan bulma açısından daha bir zor sanki..

Son Düzlükte Olan-Biten


Yoğun iş hayatı tenis aşkımızı sekteye uğrattı resmen. Öğrencilik dönemimde sırf bazı maçları izleyebilmek için okula gitmediğimi, mütemadiyen bahar dönemi final zamanına denk gelen Roland Garros'u kaçırmamak için birçok kez rapor alıp, final mazeretine girmeyi göze alacak kadar gözü kara eylemlerde bulunduğumu hatırlarım. Fakat gel gelelim ki iş hayatı çok daha acımasız, ne o gözü karalık kalıyor insanda, ne de herhangi bir turnuvayı başından sonuna kadar takip etme fırsatı veriyor insana. Neyse ki Paris Masters bayram tatiline denk geldi, sezon sonu turnuvası da nispeten daha uygun saatlerde oynanıyor da, biz de bu sayede pasımızı üzerimizden atacak fırsatı bulabiliyoruz. Hey gidi öğrencilik hey!

Biz pasımızı attık diye sevinirken, tenisçilerin çoğu da Amerika Açık'tan sonra kepenkleri indirmiş gibi bir görüntü çizmekte. Djokovic sezonun yüzde 60'lık kısmında sanki intihar saldırısı yapmış ve tüm enerjisini o dönemde harcamış, maçlarda yüzünden düşen bin parça. Nadal zaten bu sezon boyunca ritmini hiç bulamamıştı, aynen öyle devam ediyor. Murray Asya turnuvalarında göz kırptığı sezon sonu turnuvasından, sakatlık nedeniyle çekildi. Soderling bir türlü iyileşemedi, Del Potro zaten sürünüyor, Tsonga bildiğin dengesiz. Böyle bir ortamda, kazandığın zaman tüm sezona imzanı attığın bir turnuva oynanıyor; artık oynanabildiği kadar.

Tabii bir de krizi fırsata çevirenler var. Nasıl ki bu dünyada zenginlik olduğu müddetçe yoksulluk da alabildiğine var olacaksa, teniste de bazıları sürünürken, bazıları parlayacak, bazılar eski günlerine selam çakacak, bazıları daha önce şamar oğlanı olduğu sezon sonu turnuvasında iddialı bir hale gelecek, bazıları hiç hak etmediği halde ilk sekize girecek, bazıları da tatildeyken turnuvaya dahil edilecek. Federer, Ferrer, Fish ve Tipsarevic, bu noktada verilebilecek güzel örnekler. Berdych, Nishikori, Isner ve Monfils de bu yokluk içerisinde iyi ekmek yediler, sezonun sonlarına doğru sıralamalarında güzel sıçramalara imza attılar.

Djokovic'i zorla oynatıyorlarken, Murray çekilmişken, Nadal bütün gayretlerine rağmen fazla bir şey yapamazken, Tsonga'dan bu istikrasızlığı ile bir cacık olmayacakken, bu isimleri bir çırpıda harcamakta sakınca yok diye düşünüyorum. Onların yerine şu dönemde daha fazla yer verilmeyi hak eden iki isim var kanımca; Federer ve Ferrer.

Federer'den başlayalım. Çok iyi servis atıyor ekselansları, şu anda ufak bir galibiyet serisi de oluşturdu kendi çapında. Bu akşamki Nadal maçında eskiye atıfta bulundu, ben bir zamanlar böyleydim dedi. Unutanlara duyurulur. Bu servis performansı ve seyirci desteğiyle, üstüne bir de karşısında kendisini zorlayacak pek bir isim görünmüyorken, final yolu açık. Hatta turnuvanın şu anda bir numaralı favorisi denilebilir. Onu bu haliyle izlemek gerçekten bir keyif, geçen sene de yapmıştı bu zamanlar aynısını, yine tekrarlıyor. Bu turnuvada üç maç daha oynayacak muhtemelen, eski Federer'den esintiler görmek isteyenler kaçırmasın; zira her zaman bulunmuyor kendileri bu performansta.

İkinci isim ise Ferrer; bir istikrar abidesi, adeta bir tenis işçisi. Kapasitesi sınırlı, ama yüreğiyle oynuyor derler ya hani iyi mücadele eden sporcular için, bu listeye birinci sıradan girer. He bir de fark ettiğim kadarıyla servislerini biraz iyileştirmiş, bunun da ödülünü alıyor fazlasıyla zaten. Şu an için performansı çok iyi. Fakat bu nefes Federer'e yeter mi bilmiyorum. Yine de geçen sene şamar oğlanına döndüğü bu turnuvada, yarı finalin altında bir derece almayacağı kesin. Müzmin beşinci Ferrer, bu turnuvanın ikinci en gözde ismi, tavsiye edilir.
 
Gönül isterdi ki sekiz ismin sekizine de değineyim. Ama gerçekten gerek yok. Diyorum ya, sanki zorla getirmişler beyefendileri. Berdych istekli, onun da hevesini Djokovic kırdı. Fish gayret ediyor, ama ben hala onun nasıl bu turnuvaya katılabildiğini anlamış değilim. Tsonga'ya baksan, canı istemedi mi asla oynamıyor, ne zaman canının isteyeceğini de ölsen bilemiyorsun. Yani böyle garip bir turnuva işte; bir tarafta yerlerde sürünenler, diğer tarafta da yeniden zirveyi hatırlayan Federer ve kariyerinde zirve yapmakta olan Ferrer. He bu arada unutmadan, Tipsy de katıldı şimdi aralarına. Tatilini bozdular çocuğun ama olsun, renk katar.

WTF 3. Gün


World Tour Finals'da üçüncü gün her zaman rüya eşleşme olarak nitelediğimiz Federer - Nadal maçına sahne oldu. Ancak beklentilerin aksine Fed baştan sona domine ederek yalnızca 3 oyun bırakarak maçı kazanmayı başardı.

Karşılaşma ikili arasındaki maçlarda bir tarafın en az oyun kaybıyla kazandığı maç olma özelliğini taşıyor. Ama tabii 2008 Roland Garros finalini unutmayalım, üç setlik maçta 4 oyun bırakmıştı Nadal...

Bu sonuçla yarı finale yükselmeyi garantiledi Federer. Nadal - Tsonga maçı gruptan çıkacak diğer ismi belirleyecek. Öte yandan Andy Murray de kasığındaki çekme sebebiyle turnuvadan çekildiğini açıkladı. Yerini Janko Tipsarevic aldı.

21 Kasım 2011 Pazartesi

Hantuchova 2012


Dani'nin 2012 yılı takvim çalışmasından bir kaç kare. Hasılatın bir kısmı Kamboçya'da HIV tedavisi gören çocuklar yararına bağışlanacakmış. Takvim 22 dolar bu arada ;) Ağustos da çok fena olmuş..

WTF 1. Gün


WTF'nin tenisten oldukça uzaklaştığım yoğun bir döneme denk gelmesi kötü oldu. Maçları doğru dürüst takip etme şansım olmayacak, yine de elimden geleni yapıcam.

İlk gün ölüm grubunun maçlarıyla geçildi. Grubun iki favorisi üçer sette galip gelmeyi bildi. Nadal'ın da midesi bozulmuş, üçüncü sette 2-0 öne geçtikten sonra koşarak tuvalete gitmiş.. Artık nasıl rahatladıysa dönüşte 3 oyun üstüste vermiş ahahha =)

16 Kasım 2011 Çarşamba

Londra'da Gruplar Belli Oldu


Önümüzdeki hafta Londra'da başlayacak olan ATP Sezon Sonu Şampiyonasında gruplar belli oldu. Buna göre ilk grup N.Djokovic (1) -A.Murray (3) - D.Ferrer(5) ve T.Berdych(7) ten oluşurken çok daha zorlu ve keyifli mücadeleler izleyeceğimizi düşündüğüm ikinci grup R.Nadal (2) - R.Federer (4) - J.W.Tsonga (6) ve M. Fish (8) ten oluşuyor.

İlk gruptan çıkması muhtemel isimler ilk bakışta Nole ve Andy gibi dursa da Nole'nin omuz sakatlığı olduğunu ve tüm yıl boyunca diğer oyunculardan çok daha fazla efor sarf edip yorulduğunu biliyoruz. Özellikle Basel'de Nishikori'ye kaybettiği 3. setten sonra akıllarda soru işaretleri oluşmuyor değil. Diğer taraftan Murray çıkmak için ciddi bir şansa sahip. Bu ikiliye problem çıkartabilecek isim ise sezonun son kısmında iyi bir form grafiği tutturan Tomas olabilir.

İkinci grup ise kelimenin tam anlamıyla rüya gibi bir grup olmuş. Federer ve Rafa'nın aynı grupta olmasının yanına bir de çok iyi bir 3.isim eklenmiş:Tsonga. Özellikle Federer'e çok ters gelen bir isim. Bu gruptan çıkacakları tahmin etmek gerçekten zor olsa da ben sürpriz olacağını düşünmüyorum. Özellikle çok formda ve o 4 senelik dominasyon günlerini hatırlatan Roger bence gruptan lider olarak çıkacaktır. 2.isim ise ya Tsonga ya rafa olacak gibi duruyor. Gene formda bir Tsonga..Onu etkileyebilecek şey sadece fiziksel yorgunluğu olabilir.Zira Londra'ya gelebilmek için yılın son döneminde epey turnuva oynadı. Rafa'nın ise çok formda olmamakla beraber Paris 'ten çekilerek dinlenmiş olduğunu söylemek mümkün.

Gruplardan çıkanlar kimler olursa olsun çok keyifli bir turnuva olacağı kesin.20 Kasım sabırsızlıkla bekleniyor.

14 Kasım 2011 Pazartesi

Haftanın Şampiyonları


ATP'de normal sezonun son haftası 9. ve son Masters turnuvasına ev sahipliği yapan Paris'te gerçekleşti. Şampiyon son iki haftada yakaladığı performansla Sezon Sonu turnuvasına göz kırpan Roger Federer oldu.

Fed bu sonuçla kendi adına bir ilke daha imza attı ve 9 Masters turnuvasında final oynamayı başaran tek isim oldu. Ayrıca Nadal'la arasındaki Masters şampiyonluğu farkını da 1'e indirdi.

Bir diğer ilginç not da bu sezon oynanan 9 Masters turnuvasını ilk 4'deki isimlerin paylaşması oldu. Şaşırdık mı ? Tabii ki hayır..

Paris Masters
Roger Federer def. Jo-Wilfried Tsonga 6-1 7-6(3)

12 Kasım 2011 Cumartesi

Londra'da 8 Yakışıklı

Londra'da 2 hafta sonra başlayacak yılın en prestijli 5 turnuvasından Barclays World Tour Finals a katılacak 8 isim belli oldu. Muhteşem 4lü zaten çok önceden garantilemişti büyük puan farklarıyla.Onlara katılacak diğer dört isim de Ferrer Tsonga Berdych ve Fish . Bu 4lünün dışında açıkçası beni en çok heyecanlandıran isim Tsonga . Özellikle Federer ve Nole ye ters gelen bi isim.İlerleyen günlerde oyuncuların form durumlarını bilgilerini ve kısa tanıtımlarını da içeren bir yazı yazacağım- bi sonraki yazıda görüşmek üzere.

Bu arada ben de Londra da canlı olarak izleme fırsatı bulacağım.Sabırsızlıkla bekliyorum :)

7 Kasım 2011 Pazartesi

Bali'de şampiyon yine Ivanovic


2009'dan beri Bali'de düzenlenen ikinci sezon sonu turnuvasında şampiyon, geçen sezon olduğu gibi yine Ana Ivanovic oldu.

Turnuva hakkında bilgisi olmayan varsa şöyle özetleyelim. Sezon boyunca en az 1 International turnuva kazanmış 8 oyuncu katılıyor, tabii bu oyuncuların WTA Champs'da yer almaması gerekiyor. Ayrıca wild card'da verilebiliyor bu turnuva için.

Ana'ya Bali'nin yerel kıyafetleri yakışıyor resmen, geçen senekini de çok beğenmiştim.

2011 Fed Cup Şampiyonu: Çek Cumhuriyeti


Moskova'da gerçekleştirilen 2011 Federasyon Kupasında şampiyon Rusya'yı 3-2'yle deviren Çek Cumhuriyeti oldu.

Kadroları görünce Çek'ler alır demiştim ama Safarova baya baya kötü oynadı, 2 maçını da kaybetti. Serinin düğümü 5. ve son maç olan çiftler maçında çözüldü. Çiftlerde çok daha tecrüeli olan Hradecka/Peschke ikilisi de iki sette rahat kazandı.

Kvitova için bir büyük başarı daha, sezon boyunca takımı sırtladı. Finalde de geldi iki maçını kazandı. Kapalı kort turnuvalarındaki galibiyet serisini 21 maça taşıdı.

2 Kasım 2011 Çarşamba

Maskeli Djokovic #3


Nole, burada ve şurada da görüldüğü üzere bu sene de Cadılar Bayramı'nda korta maskeyle çıkmış. Yalnız maskenin ne olduğunu çözemedim, Joker'e benziyor ama pek de o değilmiş gibi geldi.